kaynak: milli gazete 16 şubat 2016
Şair kardeşim Hüseyin Kaya şimdiye
kadar örneğine rastlamadığımız bir projeyle bizi haberdar ettiğinde,
heyecanlanmıştık. Sühan dergisinin 13. sayısını "Yenge Özel" olarak
düşünmüştü. Bir yazıyla bu sayıda yer alma düşüncemiz ne yazık ki
gerçekleşmedi.
Dergi yayımlandı, her ilgili gibi,
bizim de elimize ulaştı. Bazılarını daha önceden görüp inceleme imkanı
bulduğumuz halde, baştan sona bütün yazıları tekrar okuduk. Genel olarak iki
kategori karşımıza çıkıyordu: "Yenge"lerimize olumlu ve güzel
duygularla yaklaşan şair ve yazarların yazıları bir yanda? Diğer tarafta ise,
marazlı tutumlarıyla bizi şaşırtanların harap halleri?
"Yenge"lerimize örnek bir
tavırla yaklaşanların başında Berat Demirci, Metin Önal Mengüşoğlu, M. Said
Türkoğlu geliyordu. Bu sahici ve samimi iki yazar, beslendikleri medeniyet
kaynağının merkezinden doğan duygularla okuyucuyu sarıp sarmalıyordu. Sözgelimi
Berat Demirci "Aile, medeniyetin Hakk katında hakikatidir."
şeklindeki ilk cümlesiyle kendi konumunu ortaya seriyordu. Çağın hâkim global
dünyasınca işgal edilmek istenen aile kurumunun aslî değerlere bağlı olarak
korunması konusundaki görüşleri de burada özellikle öne çıkarılmalıdır.
Mengüşoğlu ise, "Emsalsiz Sevda" başlığını taşıyan yazısında,
Müslüman ve şair ? yazar bir "eş"in nasıl olması gerektiğini bütün
yönleriyle bizlere aktarıyordu. O, "Emsalsiz Sevda"sını çocukluktan
gençliğe, öğrencilikten esnaflığa, yokluktan varlığa, hayatın çeşitli
dönemlerinde yaşadığı olaylar ve yoğun duygular eşliğinde anlatıyordu. "Saadet
yuvasının türbedarı" olarak görür "yenge"mizi. Bu arada, hatalar
- doğrular, acılar ? sevinçler, hasretler ? vuslatlar? Hemen her insanın başına
gelebilecek bu durumlar, herhangi bir söz oyununa gerek duyulmadan dikkatlere
sunulur?
"Edebiyat adamının nazik
durumu"nu "Edebiyat adamı, dikkatli bir seçimle kurduğu aile
ortamında sanatçı duyuşun gereklerine göre değil, hayatın gereklerine göre
beklentiler içine girmelidir." ikazıyla tamamlayan M. Said Türkoğlu nu da
okuyucuya işaret ettikten sonra, geçelim öte tarafa?
Adları lazım mı bilmem; eşya, eşhas
ve kâinat karşısındaki tutum ve duruşları tahribata uğramış izlenimi veren bir
grup şair-yazar ise içinde bulundukları karmaşa hâlini "Yenge"ye
yönelik tutumlarında da sergilemişler. Onların bu marazîlikleri "şairlik"
(yahut "öykücülük") apoletine olan "müptelalık"tan
kaynaklanıyor olabilir. Fakat bu, "bağlılık" iddiasında bulunulan
temel atlasın dışına çıkmanın bir başka tezahürü değil midir? Medeniyet
algımız, hayatı ve unsurlarını, sözgelimi "şairlik"le
"yenge"yi ayrı tutum ve davranışlarla mı değerlendirmeye
almamızı öngörüyor? Yoksa hepsi, tek ahlâk anlayışıyla mı yaşatılıp
yürütülmelidir?
Sorumuz boşuna; şairane bir
artistliğin peşine düşme sevdası elbette bir bilinçli bir tercihin
sonucudur. Bu olumsuz tercihin sahipleri, kendilerine benzer
olumsuzluklarla donanmış karşı cinsten bazılarının dikkatini -haliyle-
çekmiş olacak ki, şamar yemekte geç kalmadılar. Günlük bir gazetede, feministçe
duyuşun yüksek bir gösterisi olarak patlatılan şamar, piyasaya karşı "caka"
satma şanını tepe tepe kullanan "sabıkalı" şair ve yazarların
"havalılık" derecelerini bir miktar daha artırmış olabilir. Fakat
işin öte yüzleri de yok değil mi? Çünkü onlar kesinlikle hak gaspı
yapmışlardır. Hak gaspı yaptıkları "yenge"lerin (şimdilik) itirazî
yazı yazma imkân ve ihtimalleri olmadığından (ki gâsıplardan kimisi bunu açıkça
belirtiyor), bu gaspın derecesini bilmiyoruz. İşin diğer bir yüzü,
"temsilcisi" olarak gösterildikleri (çünkü haklarında yazı kaleme
alan bayan yazarlar onlar için ?İslamcı sıfatını kullanıyor) kesime
sıçrattıkları kötülüktür, bu ne olacak?
Sühan ın "Yenge"
sayısında kalem oynatma riskini içinden geldikleri dünya bakımından alanlar
ise, farklı bir değerlendirme birimine bağlı olmakla birlikte, üçüncü grubu
oluştururlar. Halim Şafak ve Fuat Çiftçi bu grubun üyeleridir. Geçmişten beri
yaza geldikleri bir ortamın dışına (bildiğim kadarıyla) ilk kez çıkma
cesaretini gösteren bu isimleri tebrîk etmek bize düşmez. Onlar ortam dışına
çıkma eylemlerine çıkarken kendilerine gelebilecek "yoldaş
kurbağalar"ın "vak vak"larını elbette kestirmişlerdi.
Dolayısıyla, kendileri hakkında belli bir çevrede yapılan
"efe"lenmelere, yazılıp çizilenlere pek aldırış etmemelerini tavsiye
edebilirim.
*
Sühan Sivas ta, Anadolu nun
bağrında samimi bir şair tarafından yayımlanıyor. Hüseyin Kaya,
"çete" ağlarıyla örülmüş ve "kişiliksizlik" batağına
saplanmış "merkezî" edebiyat ortamına aldırış etmeden, el değmemiş
konular ediniyor kendisine. Derginin "Yenge" sayısı bu konulardan
birisiydi. Şimdi sırada diğerleri var: Oyuncak, istasyon ve diğerleri?
(Sühan a ulaşmak için: 0 505 351 54
11 ? Çiçekli Cad. No: 73, Sivas (huseynkaya@gmail.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder