3 Aralık 2020 Perşembe

yürümek

 

Pek çok şeyi olduğu gibi yürümeyi de unutturdu bizlere hayatın hızı. Bir akşamüzeri yahut bir sabah vakti, hiçbir yere yetişme çabası içerisinde olmadan bahşedilen her günün yeni bir gün, yürünen her yolun yeni bir yol olduğunun farkına vara vara; baktığımız gökyüzünün dünkü gökyüzü, uzaktaki dağların dünkü dağlar olmadığını düşüne düşüne attığımız adımlar, yerini telaşlı ve aceleci bir sürüklenişe bırakalı çok oluyor. Caddeler, yollar boğulsa da insan seliyle yürüyüşlerimiz yalnızca bir yerden başka bir yere taşıma çabası gövdemizi, yalnızca yakalama çabası kaçtığına inandığımız zamanı. Kilitli bir oda kapısı yürümek, anahtarını nereye koyduğumuzu unuttuğumuz.

Belki de yürümeyi unutturmadı dünyanın hızı bize, her şeyi ezberlettiği gibi ezberletti. Bebekken kocaman bir cesaretle düşe kalka attığımız küçücük ilk adımları unuttuk ezberledikçe yürümeyi. Çocuklar gibi yürümeyi unuttuk. Görmez olduk yürüdükçe kıpırdadığını dünyanın ayaklarımız altında. Unuttuk hiçbir şeye tutunmadan, hiç kimseden yardım almadan; sağa sola, geriye öne bakmadan bir kelebeğin, bir kedinin ardından yürümeyi. Düşmeyi de unuttuk doğrulmayı da ve unuttuk her adımda kendi mayamızdan bir şeye, kendimize dokunur gibi basarak toprağın bağrına yürümeyi.

Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak...

İşte erişilmesi gereken şey bizler için.

(Rainer Maria Rilke)

Susarak içimize doğru ve dinleyerek hiçliği, sessizliği attığımız adımlar, çocukluğumuz gibi kaldı uzaklarda. Her sabah hayatın, dünyanın acemisi olduğumuz hissinin yerini; dünlerden kalan bayat işlere teslim etmek bağımlılığına kaptırdık. Yürümek artık yük ayaklarımıza; bedenlerimiz, ümitlerimiz, hayallerimiz gibi ağır bir yük. Kafesinden çıkmak istemeyen evcil, ürkek bir kuş gibi benliğimiz. Yürümekten korkuyoruz, yürürken unutmaktan dünyayı, yürürken geç kalmaktan dünyaya, yürürken kaybolmaktan içimizin sokaklarında korkuyoruz. Bir şiirin gelip kalbimizin ucuna konmasından, bir şarkının dilimize takılmasından, bir duanın, ayetin içimizi aydınlatmasından, yanından geçtiğimiz bir ağacın selamını duymaktan, bir karınca sürüsü ile tanışmaktan, kuşların neşesini, çiçeklerin davetini duymaktan yahut ansızın yağmura, fırtınaya yakalanmaktan korkuyoruz. Yanlış istasyonlarda, yanlış duraklarda bekleyerek erteliyoruz yürümenin sunduğu hürriyeti. Esiriyiz durmanın, beklemenin, kalabalıklar arasında iki ayağımız üzerinde sürüklenmenin, yürüyememenin. 

Oysa yürümek, insanoğluna bahşedilen nimetlerin en büyüğü. Bütün dertlerin, acıların en büyük ilacı. Yalnız geldiğimiz dünyada aslında hep yalnız olduğumuzun hatırlatıcısı. İnsanın, kainatın ve kalbinin ahengine eşlik edebilmesi için verilmiş bir iksir.

Yürümek, fıtri bir lisanı anlamak, o lisanın manasına boyanmak biraz da. Bu lisanı hecelerken fark ederiz; bulutlar yürür, dağlar yürür; yıldızlar, ırmaklar, rüzgâr yürür. Ağaçta dal, çiçekte yaprak yürür. Kalpte hasret, damarda kan, yanakta gözyaşı yürür. Gecede ay, gündüzde gün yürür. Karanlık aydınlığa, kış yaza yürür. Tohum toprağa, toprak bahara… Hep aynı yerde durduğunu sandığımız ağaçlar dahi yürür hem göğe hem yere hem çiçeği hem meyveye. Bildiğimiz bütün harfleri, kelimeleri, cümleleri unuttuğumuz, değil konuşmak düşünmekten bile uzağa düştüğümüz yerde başlar yürümenin gerçeği.

Zorlamadan mesafeyi,

Yolları sıkmadan yürü!

(Arif Nihat Asya)

Her ne kadar kuşlara bulutlara imrensek de içten içe, insanın kanatları ayaklarıdır. Duvarların, tavanın, ayak bastığımız yerin, etrafımızdaki nesnelerin ve hareketsiz her şeyin prangalarından kurtulmaktır adım atmak bir ileriye. Terk ederken her şeyi, kendine yönelmek; ayrılırken her şeyden kendine yaklaşmaktır yürümek ve kaç yıl yaşarsak yaşayalım dünyada aslında adımlarımızın yönü, izi kadar nasibimizi almışızdır hayattan.

Tıpkı sesimiz, konuşmamız, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz gibi yürüyüşümüz de bize hastır ve bize dair çok şey söyler etrafımıza zira insan yürüyüşünde gizlidir biraz da. Hızlı ya da yavaş, ahenkli yahut ahenksiz, ürkek veya emin her yürüme tarzı bir ruh halinin aynasıdır dışa yansıyan. Adımlarımız parmak izlerimiz, avuç içlerimizdeki çizgiler gibidir okumayı bilenler için.

Yürümek; kalbi çıkararak dünya kafesinden toprağa bırakmak,  zihnin surlarını yıkmak, düşünceleri yıkamaktır. Dünya telaşsının dolaşık bir yumağa çevirdiği kalp ve düşünceler ancak suskun atılan adımlarla çözülür. Suskun adımlarla yırtılır gözümüzdeki perde. Alnımızın ortasını her gün döven çekiç, her sabah gözümüzü açtığımızda içine düştüğümüz iğneli fıçı ancak adımlarla uzağımıza düşer. Doğrudur içimizi titreten şiirlerin, yürürken gönlüne düştüğü şairlerin.

Adım attıkça geride kalır dünya nereye, nerede yürürsek yürüyelim. Adım attıkça geride kalır ve küçülür bütün büyük sıkıntılar, kederler.  Yürüyerek çözülür bağı dilimizin, dizimizin. Yürüyene açar bağrını geçit vermeyen dağlar, kayalıklar. Zannedilenin aksine dünyada iz bırakmak için değil dünyanın içimizdeki izini silmek verilmiştir yürümek nimeti en çok. Yürüyene sırrını ifşa eder kainat. Yürüdükçe dökülür kalbimizden, ruhumuzdan, parmaklarımızdan ağrı, yürüdükçe yenilenir toprağımız. Belki de bu yüzden hastalar yürüye yürüye varır sağlığa, mahpuslar volta ata ata eritir dört duvar arasında katılaşan zamanı.

Bu dehr-i fenada düşme figane

Bir fenasız gülsitane var yürü

(Erzurumlu Emrah)

Zamansızlığın ve mekânsızlığın sınırlarını zorlamaktır tek başımıza çıktığımız her yürüyüş, hep içinde dönüp durduğumuz daireden firar ederek bilinmeyen bir yola düşmektir ki aslında yol da yoktur ortada. Durmak kolaydır, yürümek zor. Durmak çürümektir, yürümek yenilenmek.

Yürümek türlü türlü, yürümek başka başka. Her şeyi öteleyerek, erteleyerek çıkarıp dünya gömleğini sırtımızdan yürümek…  Ağaçlar, taşlar, çalılar içinde yürümek; yolda, kaldırımda, sahilde yürümek; dağda, ovada yürümek ve bir kalpte yürümek. Gece yürümek, gündüz yürümek, baharda, kışta, güneşte yürümek. Bir kitabın sayfalarında, bir şiirin mısralarında yürümek. Kelimelere sığmayan dualarla, gözyaşlarını savura savura, hıçkırıklara boğula boğula yürümek. Sıradanlığın, ezberlerin ayakkabılarını çıkararak hatırlamak için yürümek, unutmak için yürümek, bulmak için yürümek, kaybetmek için yürümek… Uykudan uyanarak bilmediği bir âleme düşmüş gibi yürümek. Yürüyemeyenin rüyası, hastanın duası, yürüyebilenin farkına varmadığı hazine yürümek, mağlupların, kaybedenlerin, yıkılanların düşenlerin âsası. Bir ırmağı takip ederek, bir yıldıza bakarak yürümek, rüzgârlara bırakıp ellerimizi, gölgemizi dahi terk ederek yürümek. Yürümek yola teslim etmektir ayakları ve cümle varlığı.

kasım, 2020