Şüphesiz bu dünya imtihan dünyasıdır ve adalet, her imtihanın en büyük esası, olmazsa olmazıdır zira adaleti olmayan bir imtihan, imtihandan sayılmaz.
Kâinatı
bizler için var eyleyip süsleyen ve dünyayı bir imtihan meydanı olarak
düzenleyen, kalplerimizi donatıp, ömür sermayesini azık niyetine bedenimize
sarıp bizi bu âleme gönderen sahibimizin her an ve her yerde tecelli eden
isimlerinden biridir El- Adl.
Gündelik
telaşların dağıttığı, körelttiği zihnimizle çoğu zaman farkına varmayız lakin
ömür ve hayat, bu ismin tecellisi olarak hem taksim hem ikram edilir hepimize.
Kimimiz zengin kimimiz fakir bir hayat geçirsek de bazılarımız az bazılarımız
çok eğlensek de yeryüzünde kimimiz dağların bağrında kimimiz denizlerin
kıyısında tamamlasak da ömrümüzü, nasibimize düşen her şey ince ve şaşmaz bir
terazinin kefelerinde tartılarak düşer payımıza. Elemler, dertler, hastalıklar,
sevinçler, ayrılıklar, vuslatlar, bayramlar, galibiyetler, mağlubiyetler,
eskiteceğimiz günler yıllar ve dahi alıp vereceğimiz nefes sayısı hep aynı
adaletin tecellisi ekseninde gerçekleşir. Bu tecelliyi hayatının her döneminde
görebilen, hissedebilenler için dünya bir uğrak yeri, ömür göz açıp yumuncaya
kadar geçen bir rüyadır. Onların lügatinde hayat karşısında şikâyet, sızlanma
ve hırs kelimelerinin yerine yalnızca sabır ve teslimiyet yer alır.
Yalnızca
dünyaya bakan bir göz, her yerde ve her çağda daima şikâyete meylettirir sahibini.
Bakmak başka, görmek başkadır şüphesiz
ve görmek; anlamanın, anlamlandırmanın, yorumlamanın ilk durağıdır hikmet,
hakikat yolculuğunda. Sabırlar, şükürler ancak görebilen bir kalbin
fısıltısıdır uzletgahlarda terennüm edilen.
Hepimizin
ruhunda endişe taşlarından örülü bir dert duvarı yükselir durur dünya hayatı
boyunca. Öğrenci okuldan şikâyet eder, öğretmen hayatından… Doktor işinin
çokluğundan şikâyet eder, esnaf bereketsizlikten. Çocuk, bir an evvel
büyümediği için şikayet eder ihtiyar çabucak yaşlandığı için. Hayatımızın her
aşamasında biraz daha yükseltiriz bu duvarı, ta ki bilinceye, anlayıncaya kadar
her şeyin bir denge üzerinde seyrettiğini.
Yalnızca
ilk sayfasını okuruz önümüze konulan imtihan kâğıdının. Telaşla ve karalayarak
hiç düşünmeden, başkalarının kâğıtlarından gördüğümüz gibi doldururuz
önümüzdeki sayfanın tüm boşluklarını. Dünyanın usulca gözlerimize taktığı tek
boyutlu gözlüklerle okuruz kaderimizi, hayatımızı. Kazandım, dedikçe kazanma
hırsıyla çırpındıkça kaybederiz. Kazanan neyi kazanmıştır, kaybeden neyi
kaybetmiştir dünya imtihanında anlayamadan gelir geçer zaman.
Her şeyi
tartan ilahi terazinin ahiret kefesi görünmez gözlerin çoğuna. Bu açıdan
baktığımızda hayat; karmakarışık bir mücadeleye, dünya; güçlünün güçsüzü ezdiği
bir mücadele alanına dönüşür ansızın. Kuşlar sahipsiz uçar gökyüzünde, ağaçlar
sahipsiz salınır kasırgalarda… Çiçekler kar altında, yıldızlar gökyüzünde
titrer durur endişe ile. Kış soğuğu ile zulmeder yaz sıcağı ile. Yağmur ve kar
rahmet ve bereket olmaktan çıkar, kâbus olarak iner hayatımıza. Geceler bir
inziva ve tefekkür vakti yerine yalnızca ürperti veren bir karanlığa dönüşür,
gündüzler ise sonu gelmez bir yarışa başlamanın zamanıdır. Hastaların,
yoksulların, biçare çocukların, yaşlıların ağlayıp inlemeleriyle dolu bir hüzün
ormanıdır dünya ve bu ormanda her an bir musibete düçar olabilecek kadar aciz,
çaresiz bir yolcudur insan. Mezarlıklar uzaklaşır şehirlerimizden,
ölmüşlerimizi yâd etmeyi unutur, telaş ve hırsın zehirli iksiriyle arşınlarız
yeryüzünü.
Oysa görebilen bir göz ve hissedebilen bir
kalp için ince bir mizan ve sonsuz bir adalet hâkimdir kâinatta. Kuşların
uçması, balıkların yüzmesi, her sonbahar dünya ile vedalaşıp uykuya dalan
çiçeklerin, ağaçların baharda tekrar dünyayı selamlaması bir âdil bir
hükümdarın fermanı iledir. Örümceğe nakış kabiliyeti, aslana güç, file cüsse veren, her bir yaratılmışı farklı bir yetenek ve vasıfla donatan El-Adl isminin
kudretidir. Mevsimler bu ismin tecellisi ile dolaşır durur yeryüzünde. Gece
yerini bu ismin gereği gündüze bırakır, kışlar bu ismin tecellisi olarak
nazlanmadan bahara, baharlar yazlara bırakır yerini. Yağmur ve kar başıboş
inmez dağlara taşlara. Güneş yalnızca emrolunduğu kadar gösterir yüzünü,
yıldızlar yalnızca kendilerine verilen ömür kadar süsler gökyüzünü.
Mutlak
bir adalet için ödül kadar ceza da elzemdir. En az bereketler, güzellikler,
rahmetler kadar kıtlıklar, felaketler, musibetler de adaletin gereğidir
dünyada. Bazen rüzgârın kasırgaya, rahmetin tufana dönmesiyle sağlanır adalet.
Hastalıklar yoksulluklar, çaresizlikler o büyük terazinin bir kefesinde ise
sıhhat, varsıllıklar, sevinçler diğer kefesindedir… Gençlik bir kefesindedir o terazinin,
ihtiyarlık bir kefesinde ve nihayet dünya bir kefesindedir ahiret diğer
kefesinde. Hayatın adaletini ölüm sağlar, gençliğin adaletini ihtiyarlık.
Cennetin adaleti cehennemde saklıdır şüphesiz ve faniliğin adaleti beka ile
sağlanır.
Hayatın,
dünyanın, kâinatın adalet ile imar edildiğine iman etmek tüm kapıları açan, tüm
imtihanların neticesini hayra çeviren bir iksirdir. Adl ismine tutunan İbrahim
peygamber, bu isminin tecellisi ile ateş denizinin ortasında cennet bahçesine
vasıl olur. Eyyüb peygamber Adl isminin gölgesinde şifa bulur dermansız
dertlerine… Yusuf peygamberi karanlık kuyulardan, zindanlardan sultanlığa
taşıyan da firavunu helak eyleyen de Adl ism-i azamının tecellisidir.
Altın
altın ile tartılır, bakır bakır ile… İyilikler iyi neticelere varır fenalıklar
fena neticelere. İster ah ile vah ile
geçsin ömrümüz ister şükür ile durduğumuz yer, varacağımız yerdir
neticede.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder