1 Ağustos 2021 Pazar

el-adl

Şüphesiz bu dünya imtihan dünyasıdır ve adalet, her imtihanın en büyük esası, olmazsa olmazıdır zira adaleti olmayan bir imtihan, imtihandan sayılmaz.

Kâinatı bizler için var eyleyip süsleyen ve dünyayı bir imtihan meydanı olarak düzenleyen, kalplerimizi donatıp, ömür sermayesini azık niyetine bedenimize sarıp bizi bu âleme gönderen sahibimizin her an ve her yerde tecelli eden isimlerinden biridir El- Adl.

Gündelik telaşların dağıttığı, körelttiği zihnimizle çoğu zaman farkına varmayız lakin ömür ve hayat, bu ismin tecellisi olarak hem taksim hem ikram edilir hepimize. Kimimiz zengin kimimiz fakir bir hayat geçirsek de bazılarımız az bazılarımız çok eğlensek de yeryüzünde kimimiz dağların bağrında kimimiz denizlerin kıyısında tamamlasak da ömrümüzü, nasibimize düşen her şey ince ve şaşmaz bir terazinin kefelerinde tartılarak düşer payımıza. Elemler, dertler, hastalıklar, sevinçler, ayrılıklar, vuslatlar, bayramlar, galibiyetler, mağlubiyetler, eskiteceğimiz günler yıllar ve dahi alıp vereceğimiz nefes sayısı hep aynı adaletin tecellisi ekseninde gerçekleşir. Bu tecelliyi hayatının her döneminde görebilen, hissedebilenler için dünya bir uğrak yeri, ömür göz açıp yumuncaya kadar geçen bir rüyadır. Onların lügatinde hayat karşısında şikâyet, sızlanma ve hırs kelimelerinin yerine yalnızca sabır ve teslimiyet yer alır.

Yalnızca dünyaya bakan bir göz, her yerde ve her çağda daima şikâyete meylettirir sahibini.  Bakmak başka, görmek başkadır şüphesiz ve görmek; anlamanın, anlamlandırmanın, yorumlamanın ilk durağıdır hikmet, hakikat yolculuğunda. Sabırlar, şükürler ancak görebilen bir kalbin fısıltısıdır uzletgahlarda terennüm edilen.

Hepimizin ruhunda endişe taşlarından örülü bir dert duvarı yükselir durur dünya hayatı boyunca. Öğrenci okuldan şikâyet eder, öğretmen hayatından… Doktor işinin çokluğundan şikâyet eder, esnaf bereketsizlikten. Çocuk, bir an evvel büyümediği için şikayet eder ihtiyar çabucak yaşlandığı için. Hayatımızın her aşamasında biraz daha yükseltiriz bu duvarı, ta ki bilinceye, anlayıncaya kadar her şeyin bir denge üzerinde seyrettiğini.

Yalnızca ilk sayfasını okuruz önümüze konulan imtihan kâğıdının. Telaşla ve karalayarak hiç düşünmeden, başkalarının kâğıtlarından gördüğümüz gibi doldururuz önümüzdeki sayfanın tüm boşluklarını. Dünyanın usulca gözlerimize taktığı tek boyutlu gözlüklerle okuruz kaderimizi, hayatımızı. Kazandım, dedikçe kazanma hırsıyla çırpındıkça kaybederiz. Kazanan neyi kazanmıştır, kaybeden neyi kaybetmiştir dünya imtihanında anlayamadan gelir geçer zaman.

Her şeyi tartan ilahi terazinin ahiret kefesi görünmez gözlerin çoğuna. Bu açıdan baktığımızda hayat; karmakarışık bir mücadeleye, dünya; güçlünün güçsüzü ezdiği bir mücadele alanına dönüşür ansızın. Kuşlar sahipsiz uçar gökyüzünde, ağaçlar sahipsiz salınır kasırgalarda… Çiçekler kar altında, yıldızlar gökyüzünde titrer durur endişe ile. Kış soğuğu ile zulmeder yaz sıcağı ile. Yağmur ve kar rahmet ve bereket olmaktan çıkar, kâbus olarak iner hayatımıza. Geceler bir inziva ve tefekkür vakti yerine yalnızca ürperti veren bir karanlığa dönüşür, gündüzler ise sonu gelmez bir yarışa başlamanın zamanıdır. Hastaların, yoksulların, biçare çocukların, yaşlıların ağlayıp inlemeleriyle dolu bir hüzün ormanıdır dünya ve bu ormanda her an bir musibete düçar olabilecek kadar aciz, çaresiz bir yolcudur insan. Mezarlıklar uzaklaşır şehirlerimizden, ölmüşlerimizi yâd etmeyi unutur, telaş ve hırsın zehirli iksiriyle arşınlarız yeryüzünü.

 Oysa görebilen bir göz ve hissedebilen bir kalp için ince bir mizan ve sonsuz bir adalet hâkimdir kâinatta. Kuşların uçması, balıkların yüzmesi, her sonbahar dünya ile vedalaşıp uykuya dalan çiçeklerin, ağaçların baharda tekrar dünyayı selamlaması bir âdil bir hükümdarın fermanı iledir.  Örümceğe nakış kabiliyeti, aslana güç, file cüsse veren, her bir yaratılmışı farklı bir yetenek ve vasıfla donatan El-Adl isminin kudretidir. Mevsimler bu ismin tecellisi ile dolaşır durur yeryüzünde. Gece yerini bu ismin gereği gündüze bırakır, kışlar bu ismin tecellisi olarak nazlanmadan bahara, baharlar yazlara bırakır yerini. Yağmur ve kar başıboş inmez dağlara taşlara. Güneş yalnızca emrolunduğu kadar gösterir yüzünü, yıldızlar yalnızca kendilerine verilen ömür kadar süsler gökyüzünü.

Mutlak bir adalet için ödül kadar ceza da elzemdir. En az bereketler, güzellikler, rahmetler kadar kıtlıklar, felaketler, musibetler de adaletin gereğidir dünyada. Bazen rüzgârın kasırgaya, rahmetin tufana dönmesiyle sağlanır adalet. Hastalıklar yoksulluklar, çaresizlikler o büyük terazinin bir kefesinde ise sıhhat, varsıllıklar, sevinçler diğer kefesindedir… Gençlik bir kefesindedir o terazinin, ihtiyarlık bir kefesinde ve nihayet dünya bir kefesindedir ahiret diğer kefesinde. Hayatın adaletini ölüm sağlar, gençliğin adaletini ihtiyarlık. Cennetin adaleti cehennemde saklıdır şüphesiz ve faniliğin adaleti beka ile sağlanır.

Hayatın, dünyanın, kâinatın adalet ile imar edildiğine iman etmek tüm kapıları açan, tüm imtihanların neticesini hayra çeviren bir iksirdir. Adl ismine tutunan İbrahim peygamber, bu isminin tecellisi ile ateş denizinin ortasında cennet bahçesine vasıl olur. Eyyüb peygamber Adl isminin gölgesinde şifa bulur dermansız dertlerine… Yusuf peygamberi karanlık kuyulardan, zindanlardan sultanlığa taşıyan da firavunu helak eyleyen de Adl ism-i azamının tecellisidir.

Altın altın ile tartılır, bakır bakır ile… İyilikler iyi neticelere varır fenalıklar fena neticelere.  İster ah ile vah ile geçsin ömrümüz ister şükür ile durduğumuz yer, varacağımız yerdir neticede.