31 Ekim 2025 Cuma

külbe-i ahzan’dan (hüzünler evi) seslenen hüseyin kaya

yazan: a. hamza şahinbey
yazı kaynağı: nakkasiye.com

Şiir uzak diyarlardan gelir ve konar şairin dimağına. Yazılanın şiir olup olmadığını ve kimin yazdığını dahi bildirir kelimeler. Bunu şiirin okunuşundan çıkarırız büyük çoğunlukla. Aksi takdirde yamalı bir elbise gibi sırıtacaktır ve sırıtır. Bize de bu şiiri! hangi fakir yazdı diye sormak kalır. Burada ise bu tür çağrışım ve zorlamalara gerek duymadan diyorum ki hüzünler evinden seslenen, dergi emekçisi bir şairin sesi ulaştı bize. Sivas ilinde edebiyatla içli dışlı bir hayat sürmektedir zannediyoruz zira geniş çaplı bir bilgimiz yok şair hakkında. Lamure Yayınlarından çıkan Çekil Gideyim Hayat isimli kitabı etrafınca kısa bir giriş yapacağız. Bu vesile ile Kaya’yı olmasa da şiirini bir nebze mahalle meydanına çıkarmanın güzelliğini de nasipleneceğiz.
Hüseyin KAYA lirik bir şair. Şiirlerinde tatlı bir masal havası esiyor. Çağlar boyu söylenen, söylendikçe artan ve güzelleşen sevgilerin şiirleşmesini gördük baştan sona. “Bir hüzün kıssasının ortasında” kırgınlığı ve yaşadıklarıyla “Çekil Gideyim Hayat” yakarışını ve biraz da serzenişini zorlanmadan etkileyiciliği de olan bir dille yansıtmayı bilmiştir şair.
“ne öldüm vebadan ne de üç elma düştü
bu hüzün kıssasının ortasındayım yine”

Hüznü bu denli içselleştiren, sahiplenen şair kitapta yer alan otuz şiir boyunca aynı lirik tavrı, tarzı sürdürebilmiş, bu seviyeyi her şiirinde aynı düzeyde tutabilmiştir. Bir şiirinin diğerinden daha iyi olduğunu düşünmek bile haksızlık olabilir yekdiğerine. Çağın koşullarının değişmesiyle değişen insan algısı, hüzün ve yalnızlığa karşı tutum, eski fakat eskimemiş değerlerin muhabbet mevzuu edilmesi vb. konularda çoktandır değişen duruşa içbükey bir bakış sunuyor şair. Bu şiirleri okurken eski zaman tatlarıyla tatlanıyor dilimiz. Hüzün ve sevmek fiili büyük hayati bir ihtiyaçtan da öteye gidiyor. Şairin hüzne dair dayanak noktası iki ana başlık altında toplanan bu otuz şiirde ziyadesiyle mevcuttur fakat bölümleri ayıran kısımlarda değinilen hadisler de çok şey anlatıyor okuyucuya. Yüzümüz sayfaya döndüğünde başlıkları şu şekilde, diri bir hüzünle buluyoruz:
Hüzünler Evi “sen beni kime bırakıyorsun” Hz. Muhammed (s.a.v.)
Kervanlardan Saklanan “ağlama kızım. Baban bir daha hiç acı çekmeyecek” Hz. Muhammed (s.a.v.)
Hüzne doymuş sözler de ancak bu başlıklar altında filizlenip gelişebilirdi. Kırgınlıkların ortasında kurulan bir şiir dili ile konuşmasına rağmen şair o ucuz ağlama sanatından medet ummuyor. Zaten biz de kalın bir örtü altında aralıksız burun çekerek mırıldanan sözlere şiir demiyoruz.
“Yeniden yaşasam dediğim bir günüm yok
Çekil gideyim hayat çekil gideyim senden”
“Açma bezirgânbaşı kapıyı benim için”
“Bundan sonra bin bahar gelse ne gelmese ne”
Kitabın ilk şiiri Çöl’den alıntıladığım bu mısralar da aslında harf ve başlık değişimiyle tüm kitap boyunca sürmekte, akıp gitmektedir. Şair etkileyici ve kalıp olabilecek mısra-i bercesteler yazmasının yanında en büyük özelliği bütünlüğü olan bir şiir yazmasıdır. Kısa olmasının getirdiği bir güzellik olsa gerek iz bırakan, akılda kalan bir şiirdir bu. Şiirlerini imgeye boğmayan şairin “çekil gideyim hayat” buluşunu da sevmek ile birlikte takdir ediyoruz.
“Mor dağlara saldığın suskun menekşelerin
Ve dağımda patlayan kızıl güllerin için
Ve en çok senin hep en çok senin için
Ben seni ağlayarak gideceğim ülkemden”
Hicret şiirinden alıntıladığım bu dörtlük aslında bu şiirin parçalanamayacağını çok iyi gösteriyor. Yine Nehir şiirine bakarsak;
“Yeryüzünde gördüğüm hiçbir rüya yetmiyor
Hayatı anlatmaya solgun bir çiçek kadar
Yaşadıkça üstüme hep üstüme geliyor
İçimde hıçkırarak ağlayan bir nehir var”
Kitap bu tip kısa şiirlerden oluşmasına rağmen acıyı dillendirmesiyle aslında büyük hacimli, kesintisiz bir şiir gibi duruyor. Ellerinizin arasından akıp gidecek gibidir. Tabi şunu da söylemek gerekiyor tek seferde okunan bu yoğunluktaki hüzün, yorgunluk hissi uyandırabiliyor ve dahi ağırlık hasıl oluyor zihinde. Şair ölçü ile yazdığı şiirlerin yanında serbest nazmı da başarıyla uygulayabilmiştir. Aynı zamanda ölçü ile yazıldığı belli olan şiirlerin mısraları bölünerek verilmesi de şairin kullandığı hoş bir yöntem. Bu ayrıma rağmen okuyuştaki kolaylık ve mısraların birbirini tamamlayıcılığı sayesinde kendine bağlayan yapısı var şiirlerin.
“Bana ne yaşamak de
Ne de denizi anlat
Hiçbir yerinde böyle
Böylece bu hayatın
Hiçbir yerinde aşkın
Her yerinde acının
Ben burada
Kaldım baba
Ben böyle yaşıyorum”
Birkaç alıntı ile şiirin ne dediği hususunda size yol açalım;
“Külüme tutundukça yeniden yanıyorum
Yeniden tutunayım Rabbim bir yol ver bana
Denizi geçenlerin adımları duadır
Ve şiir kanayanın yüreği de bir dua”
Bir köşeye yazdığımız mısraları da böylece sunalım ve şiir kanayan şaire daim olması dileklerimizi Bizim Mahalle’den ulaştıralım.
“Hayat
Ey acı hayat
Ey yaramı dişleyen
Daha çağırma beni
Daha
Çağırma beni”