ağaç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ağaç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2022 Cuma

en çok ağaca benzer insan


Neresinde olursak olalım dünyanın, hangi mevsime, hangi iklime adım atarsak atalım; gittiğimiz her yerde onları, onlardan birini görmek arzusu var kalbimizde hep. Onlarsız dünya ıssız, onlarsız eksik bir şeyler yeryüzünde. Çorak bir dağ başında, bir akarsu kenarında, yükselen binalar arasında, metropollerde yahut köylerde, istasyonlarda, terminallerde, yol kenarlarında hep onları arar gözlerimiz ve gördüğümüzde onlardan birini; kalbimiz şenlenir, ruhumuz huzura teslim olur. Bulunduğumuz yeri onlar benimsetir ve onlar alıştırır bizi yeni mekanlarımıza ağır usul. Hayatta olduğumuzun sağlamasını onların varlığıyla yaparız farkında olmadan.  Bir mecaz var dünyadaki hikayemizde onların hikayesi ile kesişen. Ezelî bir aşinalık var onları bize yakın kılan. Bir şey var bizlere ağaçları sevdiren, onlarla hemhal eden.

Yılın dört mevsimi gözümüz üzerlerinde aslında ağaçların. Mevsimleri onları izleyerek takip ederiz, yılların çabucak geçtiğini ya aynaya ya onlara bakarak hatırlarız en çok. Kışın sert geçeceğini, baharın erken geleceğini onları seyrederek anlarız. Parkta yahut dağ başında onların gölgesinde huzur buluruz en çok, bunaltıcı yaz sıcaklarında. Bir dostu, arkadaşı sabırla saatlerce ayakta beklemeyi de onlardan öğrenmişizdir, yağmurda ıslanmayı, rüzgârda cezbe ile salınmayı, ırmaklara doğru ellerimizi, ayaklarımızı uzatıp kapılmayı da…

Kalem tutan küçücük ellerimizle önce ağaç çizmeyi öğreniriz. Çocukluğa ait bütün resim defterlerinin bir sayfasında mutlaka yer alır yeşil, şen yahut sararmış yapraklarıyla hüzünlü ağaçlar.  Anneden, babadan, kardeşten, yardan, yârandan başka en çok onlara sarıldığımızda dolar kollarımız, çarpar kalbimiz. Çocukluk ülkesinin başkentidir ağaç dipleri, ağaç dalları. Çocukluk ülkesinin tahtıdır, ağaç dallarına kurulmuş salıncaklar. Bu yüzden olsa gerek ağaç görünce ona dokunmak istemeyen, mutlu olmayan çocuk yok gibidir yeryüzünde.

En çok ağaca benzer insan da hüznüyle, neşesiyle, yalnızlığıyla, kalabalığıyla, gençliğiyle yahut ihtiyarlığıyla. Tıpkı bizler gibi onların da isimleri var: elma, söğüt, ardıç, gürgen, meşe… Onların da her iklimde yaşayamayanı, her toprağa kök salamayanı var, soğuğa dayanamayanı yahut sıcağa tahammül edemeyeni var. Tıpkı bizler gibi onlar da benzer yaşadıkları memleketlere, onların da ruhuna karışır kök saldıkları derinlerin, el açtıkları göğün rengi. En çok ağaca benzer insan zira onların da meyve vereni, vermeyeni var; çiçek açanı, açmayanı var. Onların da en küçük bir rüzgârda savrulanı, en deli fırtınalara meydan okuyanı, kendisine sığınanlara sahip çıkanları var. Bizler gibi içi dertten oyulmuş olanı da var kısacık güneşli günlere kapılarak yapraklarını gün ışığına uzatanları da.

Kaldırım ortasında yürümeyi unutmuş ve öylece kalakalmış bir insan gibidir şehirlerde bir kısmı ağaçların, yanından geçenlerden bir selam beklerler, hatırı sorulsun isterler. Parklarda suskun bilgeler gibi köklerini derinlere salarken bir kısmı, konuşurlar, dertleşirler belki de kendi aralarında ve derdine ortak olurlar parklarda maziyi yad eden, namaz vakti bekleyen, evine sığamayan ihtiyarların. Dağ başlarında yahut sakinleri çoktan göçmüş köylerde, ırmak kenarlarında yahut unutulmuş mezarlarda kuşların mihmandarı, bulutların kardeşi, gövdesini kemiren kurdun dahi dostudur ağaçlar.

İnsanlara benzer ağaçlar da. Mesela iri dallarıyla etrafı kuşatmış kocaman bir ağaç yanında bodur kalan, boy atmayan cılız bir ağaç varsa büyük ağaçtan korktuğuna, o yüzden büyüyemediğine inanılır. Kendi kendine sebepsiz kurumaya başlayan, içten çürüyen bir meyve ağacı varsa, küstüğü düşünülür hayata, etrafına. Gövdesinde şayet yara varsa ağacın, çamurla sıvanır, sarılır tıpkı insan gövdesi sarılır gibi. Öleceğini anlayan ağaçların vakitsiz çiçek açtığı söylenir bir de. Dilekler onlara fısıldanır, yalnızlıklar onlara anlatılır ve meyvesi varsa taşlanır yoksa korkutulur meyve vermesi için. Korkar da…

Evet ağaçlar da korkar; kol kavuşmaz kocaman gövdelerine, her şeye, herkese verdikleri güvene rağmen. En çok insandan, kendisine en çok benzeyenden korkar da yine de sakınmaz gövdesini, esirgemez dallarını, meyvesini, gölgesini insanlardan.

Ressamlar, şairler, bestekarlar, bilgeler, dervişler harf harf okur ağacın dallarındaki, yapraklarındaki, gövdesindeki hakikati.

Her ağaç bir başka bir bilgeliğin hocası. Kimi sabrı fısıldıyor benliğimize kimi nahifliği, kimi sükuneti fısıldıyor bize kimi cesareti, gücü, kuvveti, görkemi. Işığa, aydınlığa doğru başımızı çevirmeyi, bir yere ait olmayı, bir mekânı yurt edinmeyi, oraya kök salmayı, orada bir dünya kurmayı, cömertliği, sükuneti, derinliği ağaçlardan öğreniyoruz gayriihtiyari. Belki de bu yüzden yeni her evin önüne birkaç fidan dikiyoruz, yeni her binanın etrafını önce fidanlarla süslüyoruz.

Ağaçlar gibiyiz bizler de yeryüzünde. Korkuyu, acıyı, sevgiyi hissettikçe yaşadıkça kök salıyoruz toprağımıza, yapraklarımız çiçek açıyor. Dallarımızda kuşlar, gölgemizde çocuklar hayal gibi, rüya gibi, varla yok arası.


gün gelir insan anlayıverir

tek başına yaşlanan bir ağaç olduğunu

(Ayten Mutlu)

Ağaçlarla başlıyor hikayemiz, ağaçların hikayesi bizden çok önce başlamış olsa da. Ağaç; yoldaşımız, yazısı yazımızla yazılanımız. Ağaç; faniliğimizin aynası, hayat yolculuğumuzun sessiz hatırlatıcısı. Yalnız bahçelerde, parklarda, ormanlarda yaşamıyor ağaçlar. Ninnilere, türkülere, ağıtlara, masallara kadar dalları uzanıyor ağaçların; sözlerimize, hayallerimize, rüyalarımıza düşüyor yaprakları.

Ağaçlarla başlıyor ve sürüyor hikayemiz. Ağaçtan bir beşiğe konuyoruz dünyaya gelir gelmez, ağaçtan tavanları olan bir evde. Yeni yeni yürümeye başladığımızda ağaçtan bir çıkrığa tutunuyoruz minicik ellerimizle. Ağaçtan bir kaşıkla içiyoruz çorbamızı ağaç yer masalarına uzanarak. Evlerimiz ağaçtan, merdivenlerimiz, mescitlerimiz ağaçtan, sandalyemiz, masamız ağaçtan. Ocakta aşımız ağaçla pişiyor, ağaçla kaynıyor suyumuz. Yazın gölgesinde serinlediğimiz ağaç, kışın yanarak ısıtıyor yuvalarımızı. Ağaçtan kalemlerle, defterlerle geçiyor çocukluğumuz ağaç sıralarda, masalarda, karatahta önlerinde. Ağaçtan sazımız, sözümüze can katıyor, ahenk veriyor. Yolun sonuna gelip de tutmaz olduğunda dizlerimiz, yine ağaç yoldaşımız oluyor bir baston olup titreyen ellerimizde. Dünyadaki son yolculuğumuza uğurlanırken ağaçtan yapılmış daracık bir kutuya konuluyoruz. Bahçemize, bostanımıza, yol kenarlarına diktiğimiz ağaçlar diziliyor üzerimize, sonsuz uykuya uğurlanırken bedenimiz ve mezarımızın üzerine dikilen bir kuru tahtaya yazılıyor ismimiz.

Ağaçlarla bitiyor hikayemiz. Dikili bir ağacımız olsun için arşınladığımız yeryüzünde hepimizin dikili bir ağacı oluyor sonunda hikayemizin. Bir mecaz var dünyadaki hikayemizde onların hikayesi ile kesişen. Ezelî bir aşinalık var onları bize yakın kılan. Bir şey var bizlere ağaçları sevdiren, onlarla hemhal eden.

kasım, 22