28 Temmuz 2020 Salı

rüzgara söylenen türkü

hüseyin kaya

İçimde oralı bir bülbül vardır

(Rıza Tevfik)

Eğer uzaklardaysanız ondan, adını her duyuşunuzda bir bıçak yürür yüreğinizin üstünde usulca. Kızgın bir gün geçer açık yaralarınızın üstünden ya da bir yayla rüzgârı değmeye başlar bağrınıza usul usul. Önce bir bulut kaynar içinizde, ardından gurbet ufuklarında yükselir başı pare pare dumanlı dağlar  Türküler dolanır da dilinize hiçbiri kendisini söyletmez her gayda, her kelime alevden bir yumak olur oturur gırtlağınız üstüne. Gözünüzde tekrar tekrar canlanır o ayrılık sahnesi… Vakit ihtimal akşamdır ve yine ihtimal; mevsimlerden sonbahardır. Ardınızdan baktığını sandığınız bir çift buğulu göz, istasyonda kalabalık arasından size sallandığını zannettiğiniz yorgun bir el ya da ana babasının yanında başını doğrultup da helaline bakamayan mahcup bir gelin yüzü gibi yerleşir kalır aklınızın, yüreğinizin bir kenarına o veda günü ve hiçbir vuslat kabuk bağlatmaz daha, açılan bu ilk yaraya.

Etinizin kemiğinizin ve ruhunuzun hamuru onunla mayalanmış gibidir. Ondan başkasını bulamazsınız kendinize yakışan. Ondan kaçış, onu unutuş yoktur… Nereye giderseniz gidin içinizde götürürsünüz onu da. Karanlıkta bile yanınızda yürüyen bir gölgedir unutturmaz kendini. Kim, kimin için ne zaman yakmış olursa olsun bütün türkülere ondan sinmiş bir şeyler vardır.

Göğsünüzün orta yerinde kimin koyduğunu bilmediğiniz bir avuç toprak sanki hep geldiği yere doğru dökülmek, rüzgârlarla o tarafa savrulmak ister ve yağmur çağırır durmadan çaresizliğine.

Hasret, en çok onadır. Gurbet, ondan uzak kalmaktır.

Gün geçer, ömür geçer; dönersiniz bir gün bıraktığınızı sandığınız yere. Dönersiniz yüzünde göz izini göreceğinizi bilmeden, düşünmeden. Ne siz bırakıp gidensinizdir ne de o öylece orada kalandır aslında. Dönüp de görmemek dedikleri,  biraz da bu olsa gerektir.

***

Eğer uzakta değilseniz ve hiç uzak kalmamışsanız ondan, bir zalim zülf-i leyla gibi çoktan bağlamıştır yollarınızı, bahtınızı. Kalmışsınızdır çaresiz, ağır aksak bir türkünün ortasında. Ya baba ocağını tüttürme endişesi, ya albümlerde sararmaya durmuş bir kaç aydınlık hatıra ve nihayetinde viran olası hanede evlad ü iyal yüzünden aklınızın ucundan bile geçmez bırakıp da onu gitmek.

Nasıl ve ne zaman bu denli ona bağlandığınızı anlamanız mümkün değildir. Ondan başka yâr, ondan başka diyar olduğunu düşünemezsiniz. O, her halinizi bilir ve kendisini sevene her zaman gurbetten daha zalimdir. Tıpkı mevsimler, aylar günler gibi öğretir size caddelerini, sokaklarını, önünden geçtiğiniz bahçe kapılarını. Farkında olmadan bütün nakışlarını, renklerini ezberlediğiniz bir küçük namaz kilimi gibi ezberletmiştir size tüm renklerini.

Bahar gelir, cemre düşer, kapınızdaki akasyanın ne zaman çiçek açacağını, madımağın, yemliğin ne zaman çıkacağını, iğde kokularının yolları ne zaman saracağını bilirsiniz. Güz gelir, yapraklar savrulur ilk karın ne zaman düşeceğini bilirsiniz. Hangi tren kaçta gelir istasyona ezberlersiniz ve ezberlersiniz bu şehirdeki bütün yolların sonu niçin hayal denizlerine, umutsuzluk rıhtımlarına çıkar.

Bayramlar bayramlara karışır, düğünler düğünlere. Çocuklar geçer yanınızdan şarkılar söyleyerek, oyunlar oynayarak.  Siz farkına varmadan, sessiz sedasız çocukluğunuz da yanınızdan savuşur gider ve karışır kalabalıklara. İlkin çocukluğunuz yiter adı bile değişen sokaklarda sonra erken inen bir kış akşamı gibi usul usul karanlıkta kalır, sizi yolcu eder gençliğiniz.

Hatıralarınız, unuttuklarınız, alışkanlıklarınız, alışamadıklarınız hâsılı ömrünüz cami bahçelerinde ihtiyar çınarların kökleri gibi her mevsim biraz daha fazla uzar ayaklarınız altından yaşadığınız şehrin derinliklerine. Gölgeniz uzayıp yapraklarınızı, dallarınızı rüzgâr dövdükçe köklerinize bakarsınız. Başınızda dönen şamatacı kuşların kanatlarıyla tutunursunuz hayata.

Bir gün gitmek zorunda kaldığınızda, ayrıldığınızı sansanız, sansalar da doğduğunuz şehirde her bahar yeşeren ve gövdesinin yokluğunu hisseden kökleriniz öylece kalır.

Bu şehirde yaşıyor ve yaşlanıyorsanız; ağır, içli bir türküdür ömrünüz neye ve niçin yakıldığını asla hatırlayamadığınız, söylenir ve biter…