6 Ekim 2022 Perşembe

mevlid'i okumak

 

Büyük, merkezî camilerin bahçe duvarlarında; işlek kaldırımların kenarlarında kitapların satılmaya devam ettiği yıllardı. Meydan Camisinin Şemsi Sivasî türbesi tarafındaki duvarlarda esans ve tespih yanında bir de kitaplar sergilenirdi satılmak üzere. Kapakları incecik ve renkli, formaları tel zımbalı, içi resimli bu kitaplar çoğunlukla birkaç yayınevi tarafından okuruna sunulurdu. O dönemde de vardı kitapevleri, kırtasiyeler ancak bu kitaplar daha ziyade okurunu cami önlerinde bulurdu.  Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvi, Leyla ile Mecnun gibi halk hikayelerinin neredeyse tümünü bu sergide bulmak mümkündü. Gençlerin teveccühü bu seriye olsa da hemen yanı başında Dua Mecmuası, Namaz Hocası, Namaz Sureleri, Hazreti Ali Cenkleri, Kan Kalesi gibi kitaplarla birlikte mutlaka Mevlidi Şerif'e rastlamak mümkündü bu mekanlarda.  

Her ne kadar türlü vesilelerle mevlid ve mevlid şekeri gibi kelimeleri duymuş olsak da bizim neslin Mevlid'i iki kapak arasında gördüğü ilk mekanlar galiba bu türden yerlerdi. Mevlid'e yabancı değildik zira Mevlid Kandilimiz vardı ve Miraç, Berat geceleri kadar önemliydi bu Mevlid Kandilinin olduğu gece de. Ayrıca neredeyse okula giden herkesin ya sınıf arkadaşı yahut uzaktan tanıdığı, ismi Mevlüt olan birileri veya ailesinde bir Mevlüde teyzesi, halası, ninesi mutlaka vardı.

Mevlid yahut halk arasındaki söylenişiyle Mevlüt; hem çarşıda, pazarda, okulda evde hülasa hayatın içinde bir kelimeydi hem de birlikteliklerin, hüzünlü veya sevinçli günlerin tam ortasında Yasinlerle, Fatihalarla, salavatlarla peş peşe anılan manevi değer taşıyan bir kelimeydi çocukluğumuzda. Bu kelimeyi güzelleştiren unsurlar arasında şüphesiz çocuk ruhlarımıza sinen gül suyu kokusu ve kâğıt fişeklerle ikram edilen beyaz şekerlerin de payı büyüktü. Bilhassa ramazanlarda Mevlid okunacak camilerden mutlaka haberdar olunur, teravih namazı o camide kılınır, gül kokuları ve şekerlerle dönülürdü evlere.

Sünnet merasimlerinde hatta bir dönem düğün merasimlerinde bile davetiyelerin vazgeçilmez kelime grubu haline gelmişti "Mevlid-i Şerif'i müteakiben yemek" ifadesi. Asker uğurlanırken Mevlid okunduğu da olurdu, cenazenin kırkı çıktığında da. Hac dönüşlerinde de illa Mevlid okutmak adettendi. Mevlid okunurken ara ara kulağımıza gelen Türkçe kelimeleri yakalasak da anlamak gibi bir çabamız olmazdı çoğu zaman. Sırlı bir dünyadan gelen hikmetli nağmelerin ahengine bırakırdık çocuk kalbimizi, düşüncelerimizi. Kuran, Mevlid ve dua; ortak hislerle bir araya gelen insanların kendilerini sükunete, sonsuzluğa, iyiliğe terk ettikleri bir meclisin huzura yönelen sesiydi yalnızca. Mevlid okunur, Peygamber anılır; Mevlid okunur, dua edilir; Mevlid okunur dünyanın kasveti geride kalırdı büyük küçük herkes için.

***

Mevlid'in aslında Peygamber'imizin hayatını, ona duyulan sevgiyi konu alan bir şiir olduğunu, şairini, yazılma sebebini ise ancak lise çağlarımızda fark ettik. Ders kitabımızdaki Mevlid beyitleri kendiliğinden yerleşti kalbimize, zihnimize birkaç okuyuştan sonra. Mevlid'in sınıfta dahi okunabileceğini de o yıllarda sesi güzel olan arkadaşlar sayesinde anladık. Yalnızca Süleyman Çelebi'nin değil başka şairlerin de Mevlid yazdıklarını üniversite yıllarımızda öğrendik. Mevlid'i bir metin, şiir olarak okudukça, anladıkça ona ve şairine olan hürmetimiz, muhabbetimiz de büyüdü.

***

Bazı isimlerin, metinlerin, şiirlerin toplum zihninde kabul görmesi, insanların inanç dünyasında yer edinmesi mutlaka her millette, her dönemde rastlanılabilen bir durum ancak Süleyman Çelebi'nin Vesîletü'n Necât'ının bu denli büyük bir kabullenilişle yüzyıllar boyu aynı heyecan ve samimiyetle insanımız tarafından okunması, kana karışması ve kalpte yer bulması; eserin dil ve biçim özelliklerinden çok ötede bazı yaklaşımlarla izah edilebilir düşüncesindeyim zira Süleyman Çelebi'den önce Mevlid yazan şairimiz olduğu gibi sonra da yazılan Mevlidler mevcut. Üstelik Mevlid; yalnızca Türkçeye, Türklere has bir tür de değil. Bazen anlatım biçiminiz değil, neyi hangi niyetle anlattığınız önemlidir. Sanırım burada eseri yazdıran ruh, yazan kişinin samimiyeti ve niyeti bütün şeklî unsurların önüne geçiyor. Yazarın hislerinden, dünyasından, çabasından bir şeyler kelimelere sinerek okurun dünyasında aynı canlılıkla yer buluyor.  Bu yönüyle kalıcılığın, ölümsüz eser kaleme almanın sırrını da ifşa ediyor diyebiliriz Vesîletü'n Necât için. Süleyman Çelebi elbette bir edebî eser ortaya koyma amacıyla Mevlid'i yazmadı, belki de bu yüzden Mevlid bilinir, Vesîletü'n Necat bilinmez; Mevlid bilinir Süleyman Çelebi bilinmez halk arasında. Zaten bu tarz metinlerin sahipleri ne isimlerinin derdindedir ne de sanatsal bir eser ortaya koyma derdinde.  Lakin söz erbabı olmanın ve çağları aşan metinler bırakmanın kelime işçiliğinden ibaret olmadığını, ruhu olan ve ilhamını kalpten alan sahih sözün ruhlarda ve kalplerde yer bulduğunu da ispat eden bir yeri var Mevlid'in edebiyatımızda.

***

Sözden, sesten, nağmeden, şekerden, gül suyundan öte manevi bir kişilik aslında Mevlid ve kendisine tutunan herkesin ortak sesi, sevincinin veya kederinin şahidi. Mevlid; hepimiz için arınmaya, kurtuluşa ve hakikate çağrı. Hayatın, dünyanın, ömrümüzün bizleri karşı karşıya getirdiği her durumda altında toplanıp gölgeleneceğimiz bir şemsiye. Bir sığınak olduğu kadar bir tepki ve var oluş biçiminin de iması Mevlid merasimleri. Peygamberimizi yâd etmenin, onun biricik hikayesini tekrar tekrar dünyamıza nakşetme çabasının, dünyanın faniliğinin ve ebedî hakikatin hatırlanması için bir vesile. "Biz"i görme, "O"nu unutmama çabasının tezahürü biraz da.

***

Artık cami duvarlarındaki kitap sergileri yakın tarihin siyah beyaz fotoğraflarında kaldı yalnızca. Buralarda sergilenen halk edebiyatına ait diğer kitaplar da sahafların tozlu raflarında yalnızca meraklılarını bekliyor fakat Mevlidler, ilgili kitapevlerinin raflarında daha özenli baskılarla okuruna kolaylıkla ulaşabiliyor. Üstelik Mevlid, bazı merasimlerde bazı insanlar tarafından okunan ve huşu ile dinlenen bir metin olma vasfını da aşarak edebiyat hatta musiki meraklılarının da ilgi odağı haline geldi. Evet, artık okullarda, akrabalar arasında ismi Mevlüt ya da Mevlüde olan kişiye daha az rastlıyoruz; evet, Mevlid merasimlerindeki ikramlar biraz değişti, güncelleşti, zenginleşti. Çocuklar yahut gençler Mevlid okutulan camilere akın etmiyor eskisi gibi. Mevlid; düğün, nişan, asker uğurlama merasimlerinden de silindi silinecek gibi fakat dünyalarında, hayatlarında Mevlid'e yer ayıranlar bunun yalnızca bir gelenek olmadığının farkında ve sadece Mevlid okuyan değil Mevlid'i okuyan olma çabasında zihinler, kalpler var günümüzde.