ali bal
Hüseyn Kaya;
şair ve yazar. Bu yeter mi, yetmez mi, bilemiyorum. Bildiğimi değil de
hissettiğimi, gördüğümü, tecrübeyle sabit yaşadıklarımızı burada söylemek
lüzumu hâsıl olursa iş uzar. Ancak lafzı uzatmak yerine manayı hissettirmek makbul
olacağı için Hüseyn’deki manayı işârî vechiyle bahse almak isterim. Nedir o?
Şudur: Kalbin lisanını bilen şairdir. Yeter sanırım. Elhak bir dostu anlatmanın
hem kolaylığı hem de zorluğu vardır. Ben şimdi zor tarafın kapısını çalıyorum.
İçeride kimse
var mı, demiyorum. İçerideki sese meyledip yola düşüyorum. Orada bir şair var:
Hüseyn Kaya. Hüseyn; vakur, sakin ve selîm. “Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler
/ ‘Yevme lâ-yenfau’da kalb-i selîm isterler” diyordu Rûhî-i Bağdâdî. Kalb-i
selîm bir dostu kim istemez? Var olsun, Hüseyn de öyledir, değilse de onun için
kalbî temennâmız öyledir. Öyle ya bir dostu, bir dost hangi makamda görmek
ister? Biz de o niyetle söylemiş olalım. Aslında bu yazı bir eser tanıtımı olacaktı
ama birkaç kelam etmeden asıl konuya gelemedim. Şimdi sadede geliyorum.
Hüseyn
Kaya’nın Akşam Ağrısı 2023 yazında okuyucusunu selamladı. Eşik Yayınları
arasında çıkan ve deneme türündeki eser dört bölümden ve 192 sayfadan oluşuyor:
I. Dün Yorgunu, II. Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi, III. Bizim Pencereler Yele
Karşıdır, IV. Geldi Geçti Ömrüm Benim. İlk bölümde 16, ikinci bölümde 6, üçüncü
bölümde 4, dördüncü bölümde 6 olmak üzere toplam 30 deneme bulunuyor.
“Dün Yorgunu”
isimli ilk bölüme Fasîh Dede’nin şu dizesi ile giriyorsunuz: “Rûzigârın önüne düşmeyen
âdem yorulur.” Ve ilk deneme: Yorgunluk Kuşu. “Aslında dünyaya yorgun
geliriz.” Diyor Hüseyn Kaya ve ekliyor: “Dünyaya ait olmadığımızı anladığımızda
ve dünyada hiçbir şeye sahip olamayacağımızı bildiğimizde çalmaya başlar
yorgunluğun hazin şarkısı ruhumuzun derinliklerinde.” Yazar, yorgunluğu öyle
zarif ve anlamlı buluyor ki bakın ne diyor: “Dünyayı yadırgamanın, dünyada
suskun bir yabancı olmanın ilk adımıdır; ömür defterine en güzel cümleleri yazmayı
ümit ederken kalem elde uyuyakalmanın adıdır yorgunluk.”
Nesirde yer
yer şiirlerden alıntılar yapmak hem gözü hem de ruhu dinlendiriyor. Hüseyn Kaya
da böyle alıntılara sıkça yer veriyor. Hüseyin Akkaya’nın yorgunluğa dair şu ikiliği
belki de Hüseyn Kaya’nın hâletirûhiyesini anlatan en veciz ifadelerdir: “Yorgunum
ayna ayna bakınıp durmalardan/Dipsiz derin sularda boy vermekten yorgunum”
Hüseyn Kaya’yı
yatağında akan durgun ırmak gibi gördüm. Akarken yorulan ve kendi yatağına
çekilen, kendi toprağında kalan ırmak. Kendi kıyısına çekilen... Ahmet Hamdi Tanpınar
yıllar evvelinden imdadına yetişiyor ve sesleniyor: “Ne yorgun inliyor sahilde sesin!
/ Ruhunun hicranı akşamla eş mi?”
Hüseyn Kaya,
her denemede birkaç dize alıntı yaparak şiirin gücünden faydalanıyor. Çok şey
söyleyebilir ama yorulan kalbini daha da yormak istemez gibi. “Dünlerin Götürdüğü”
isimli denemede “Kardeştir yedi gün, benzemez hiçbiri diğerine. Kimi durgundur,
kimi neşeli.” derken, ömür yolculuğundaki hâlini anlatır gibidir. “Hasret Türküsü”nde,
“Dünya hasretliğin yurdu, bitmeyen özlemlerin diyarı ve kendisini hep bir
sonrakine ulayan, ardı görünmeyen sıradağlar gibi ayrılıkların, hicranların, intizarların
ırmağı.” diyor
Hüseyn Kaya. “Kaybetmek
Risalesi” isimli denemede, “Kaybetmek, anayurdu dünyanın, mayası varlığımızın.”
derken, Hz. Âdem’le başlayan kayıplarla insanoğlunun kendi yitiğini nasıl
bulması gerektiğini hatırlatıyor.
Hüseyn Kaya,
ömrün muhasebesini yapan ve hayatın eksilerini, artılarını ortaya döken bir
yazar. Muhasebede icmal tablosu vardır. Ömrün icmalini yapmaktan bile korkarız.
Ama Hüseyn Kaya ömrünün icmalini yapar ve korkularını bir bir sıralayarak şöyle
der: “Yaşamak korkulacak şey ve dünya korkulması gereken bir âlem, anlıyorsun.”
İnsan dünyadan nasıl geçer, neyi alır da götürür, neyi bırakır omuzlarından?
İnsana gerçek âlemde lazım olmayan ne varsa yük değil midir? Yük, dert değil
midir? Derdimizi kime, nereye bırakırız? Hüseyn Kaya’nın diliyle dert: “Dert
kuyudur Yusuf’un kendi hakikatiyle baş başa kaldığı. Dert uzlettir Meryem’in
sınandığı.” Böyle diyor “Anlatmam Derdimi Dertsiz İnsana” isimli denemede.
Hüseyn Kaya, “Dün
Yorgunu” isimli ilk bölümün diğer denemelerinde bize kavramlarla ördüğü
dünyayı tanıtıyor. Sabır’da: “Sabır bir kale, bir sığınak, bir giysi”
der ve bizi sabra davet eder. Eski’de: “Faniliğin surette mührü,
sonsuzluk özleminin şiiridir eski.” diyor ve zamanı bir bütünün kopmaz parçası olarak
görüyor. Kalem’de: “Çoğu zaman unutsak da bir kalemin çizdiği yol üzere yürürüz
ömrümüzü.” derken, her bir kavramın başka bir âlemin kapısı olduğunu, oradan
girmek için bu çağrıyı anlamak gerektiğini hissettiriyor.
Eski fotoğraflara bakmaya kıyamayız, üzülürüz. Gözümüzü kaçırırız çünkü onlar “Hayatımızın Sessiz Şahitleri”dir. Hüseyn Kaya’nın deyimiyle. “Zamanla değil seyredildikçe sararır fotoğraflar, seyredildikçe birer ikişer azalır karelerdeki yüzler.” Diğer denemelerde de içimizi oya oya, dağları yara yara ilerler Hüseyn Kaya’nın sesi. Kalbin Kâğıda İşlediği Oya: “Kendine yazdığın ve okuduğun uzun bir mektuptu kalbin.” der ve kalbimize sığınmak gerektiğini hissettirir. Söz Bahçesi: “Bir ömür kelimeleri taşırız içimizde, bir ömür kelimelere taşırız içimizi.” Sabah Kasidesi: “Sabaha ermek uzun bir yoldan dönmektir kendimize.” Akşam Ağrısı: “Günün vardığı son duraktır akşam, susma ve bekleme ve çokça tefekkür etme durağı.” Dağların Türküsü: “Dağ, dünyadır. Suyumuz onun bağrından süzülerek gelir avuçlarımıza, yiyeceğimiz onun duldasında yetişir.” Rüya: “Ölünün gördüğü dünya, yaşayanın gördüğü ölümdür rüya.”
“Yine Gam
Yükünün Kervanı Geldi” adıyla başlayan ikinci bölüm, Nev‘îzâde Atâî’den bir
dize ile başlar: “Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur” Bu bölümdeki denemelerden
aldığım özlü sözleri birer tohum gibi bırakıyorum kalbimize. Hüzün Bahsi: “Kalp
aynasından dünyanın buğusunu sildiğimizde karşılaştığımız kendi yüzümüzdür
hüzün.” Yürümek: “Kalpte hasret, damarda kan, yanakta gözyaşı yürür.” Gözyaşı: “Gözyaşı,
varlığımızın ve hiçliğimizin kendisini asla unutturmayan yegâne telmihidir.
Belki de bu yüzden; önce gözyaşı verilmiştir hepimize...” Yara: “Yarası
olmayanın, yarasını bulmayanın ömrü yüktür kalbinde, omuzlarında.” Yalnızlık: “Yalnızlık
ruhumuzun üşümesidir yeryüzünde.” Üşümek: “Üşüyenler kadar yalnızdır üşümenin
de kendisi.”
Üçüncü bölümde
bir türkünün sesi var: “Bizim Pencereler Yele Karşıdır” Sivas’ın taşına, toprağına;
dağına, ırmağına bir türkünün sesi sinmiştir. Hüseyn Kaya’nın hem nesir hem de
şiirlerinde bu türkülerin sesini, içli ve sevda dolu yönünü görürüz. Bu
bölümdeki denemelerden seçtiğim cümlelerle Hüseyn Kaya’nın gönül evini tanıyoruz.
Bu evi, bir usta gibi kendisi inşa ediyor. Zihnimizde canlandırdığımız bu ev
kaybettiğimiz bir kültürün, mazinin hatırlanışıdır. Evin Ön Sözü: “Bahçeler
evlerin ön sözü, bahçeler hayatın ve dünyanın minyatürüydü.” Pencereler: “Mahrem
sırların en suskun şahididir pencereler ve bilinmesi, görünmesi istenmeyen
cümle ahvalin örtüsü.” Kapılar: “Ekmek kapısı, gurbet kapısı, dünya evinin
kapısı peş peşe alır bizi içine.” Oda: “Sessiz bir dost, dilsiz bir sırdaştır
oda.”
Dördüncü ve
son bölüm: “Geldi Geçti Ömrüm Benim” Bu bölüme Nef‘î ile başlıyoruz: “Bir düş gibidir
hak bu ki ma‘nîde bu âlem./ Kim göz yumup açınca zamânı güzer eyler.” Kırk’a
Dair: “Sükûnet limanının uzaktan göründüğü yaşlardır kırklı yaşlar.” Dünya: “Dünya
kendisini sevdirmek isteyen çocuklar gibi dolaşır durur ayaklarımıza.” İmtihan
Dünyası: “Her an önümüze kilitli bir sandık koyar dünya, her açtığımız kapının
ardında yeni bir kapı bekler bizi.” Gönül Darlığı: “Daralan gönlümüze şiirler, şarkılar,
sevdalar misafir olmuyor.” Hastane Önünde İncir Ağacı: “Hastalık acısı görmeyen
kalp, gün görmeyen meyve çekirdeği gibi kurur kalır olduğu yerde.” Kafesten Kuş
Uçmuş Gibi: “Ölüm gelir ve ödünç verilen nefesi alır ruhumuzdan, gölgemiz dahi
terk eder peşimizi. Dünya kitabının son sayfasıdır ölüm, herkes için.” Ölüm,
ömür, yalnızlık, yorgunluk, hüzün ve dünyanın aldatıcı yüzü. Akşam Ağrısı
aslında bir yolculuğun, bir ömrün hikâyesidir. Hüseyn Kaya’nın dünyadan geçişini,
duraklarını, dertlerini, sığınaklarını, gönül evini ve gideceği menzili okuyorsunuz.
Türü deneme olsa da bilinçli bir kurgu ve kompozisyon ile bir ömrün serencamına
şahit oluyorsunuz. Şiir değil ama şiir denizinden alınan mürekkeple yazılan denemeler
okuyorsunuz. İçinde şiir, yanık türküler, hüznün dile gelmiş hâli ve
yalnızlığın resmini değil kendisini buluyorsunuz. Akşam Ağrısı, sadece adında
ağrı olan ama içinde her kalbe şifa olacak bir eser.
kaynak: sebilürreşad dergisi, haziran 2023, sayı:82