sebilürreşad dergisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sebilürreşad dergisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2023 Pazar

hüseyn kaya'nın akşam ağrısı

ali bal

Hüseyn Kaya; şair ve yazar. Bu yeter mi, yetmez mi, bilemiyorum. Bildiğimi değil de hissettiğimi, gördüğümü, tecrübeyle sabit yaşadıklarımızı burada söylemek lüzumu hâsıl olursa iş uzar. Ancak lafzı uzatmak yerine manayı hissettirmek makbul olacağı için Hüseyn’deki manayı işârî vechiyle bahse almak isterim. Nedir o? Şudur: Kalbin lisanını bilen şairdir. Yeter sanırım. Elhak bir dostu anlatmanın hem kolaylığı hem de zorluğu vardır. Ben şimdi zor tarafın kapısını çalıyorum.

İçeride kimse var mı, demiyorum. İçerideki sese meyledip yola düşüyorum. Orada bir şair var: Hüseyn Kaya. Hüseyn; vakur, sakin ve selîm. “Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / ‘Yevme lâ-yenfau’da kalb-i selîm isterler” diyordu Rûhî-i Bağdâdî. Kalb-i selîm bir dostu kim istemez? Var olsun, Hüseyn de öyledir, değilse de onun için kalbî temennâmız öyledir. Öyle ya bir dostu, bir dost hangi makamda görmek ister? Biz de o niyetle söylemiş olalım. Aslında bu yazı bir eser tanıtımı olacaktı ama birkaç kelam etmeden asıl konuya gelemedim. Şimdi sadede geliyorum.

Hüseyn Kaya’nın Akşam Ağrısı 2023 yazında okuyucusunu selamladı. Eşik Yayınları arasında çıkan ve deneme türündeki eser dört bölümden ve 192 sayfadan oluşuyor: I. Dün Yorgunu, II. Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi, III. Bizim Pencereler Yele Karşıdır, IV. Geldi Geçti Ömrüm Benim. İlk bölümde 16, ikinci bölümde 6, üçüncü bölümde 4, dördüncü bölümde 6 olmak üzere toplam 30 deneme bulunuyor.

Dün Yorgunu” isimli ilk bölüme Fasîh Dede’nin şu dizesi ile giriyorsunuz: “Rûzigârın önüne düşmeyen âdem yorulur.” Ve ilk deneme: Yorgunluk Kuşu. “Aslında dünyaya yorgun geliriz.” Diyor Hüseyn Kaya ve ekliyor: “Dünyaya ait olmadığımızı anladığımızda ve dünyada hiçbir şeye sahip olamayacağımızı bildiğimizde çalmaya başlar yorgunluğun hazin şarkısı ruhumuzun derinliklerinde.” Yazar, yorgunluğu öyle zarif ve anlamlı buluyor ki bakın ne diyor: “Dünyayı yadırgamanın, dünyada suskun bir yabancı olmanın ilk adımıdır; ömür defterine en güzel cümleleri yazmayı ümit ederken kalem elde uyuyakalmanın adıdır yorgunluk.”

Nesirde yer yer şiirlerden alıntılar yapmak hem gözü hem de ruhu dinlendiriyor. Hüseyn Kaya da böyle alıntılara sıkça yer veriyor. Hüseyin Akkaya’nın yorgunluğa dair şu ikiliği belki de Hüseyn Kaya’nın hâletirûhiyesini anlatan en veciz ifadelerdir: “Yorgunum ayna ayna bakınıp durmalardan/Dipsiz derin sularda boy vermekten yorgunum”

Hüseyn Kaya’yı yatağında akan durgun ırmak gibi gördüm. Akarken yorulan ve kendi yatağına çekilen, kendi toprağında kalan ırmak. Kendi kıyısına çekilen... Ahmet Hamdi Tanpınar yıllar evvelinden imdadına yetişiyor ve sesleniyor: “Ne yorgun inliyor sahilde sesin! / Ruhunun hicranı akşamla eş mi?”

Hüseyn Kaya, her denemede birkaç dize alıntı yaparak şiirin gücünden faydalanıyor. Çok şey söyleyebilir ama yorulan kalbini daha da yormak istemez gibi. “Dünlerin Götürdüğü” isimli denemede “Kardeştir yedi gün, benzemez hiçbiri diğerine. Kimi durgundur, kimi neşeli.” derken, ömür yolculuğundaki hâlini anlatır gibidir. “Hasret Türküsü”nde, “Dünya hasretliğin yurdu, bitmeyen özlemlerin diyarı ve kendisini hep bir sonrakine ulayan, ardı görünmeyen sıradağlar gibi ayrılıkların, hicranların, intizarların ırmağı.” diyor

Hüseyn Kaya. “Kaybetmek Risalesi” isimli denemede, “Kaybetmek, anayurdu dünyanın, mayası varlığımızın.” derken, Hz. Âdem’le başlayan kayıplarla insanoğlunun kendi yitiğini nasıl bulması gerektiğini hatırlatıyor.

Hüseyn Kaya, ömrün muhasebesini yapan ve hayatın eksilerini, artılarını ortaya döken bir yazar. Muhasebede icmal tablosu vardır. Ömrün icmalini yapmaktan bile korkarız. Ama Hüseyn Kaya ömrünün icmalini yapar ve korkularını bir bir sıralayarak şöyle der: “Yaşamak korkulacak şey ve dünya korkulması gereken bir âlem, anlıyorsun.” İnsan dünyadan nasıl geçer, neyi alır da götürür, neyi bırakır omuzlarından? İnsana gerçek âlemde lazım olmayan ne varsa yük değil midir? Yük, dert değil midir? Derdimizi kime, nereye bırakırız? Hüseyn Kaya’nın diliyle dert: “Dert kuyudur Yusuf’un kendi hakikatiyle baş başa kaldığı. Dert uzlettir Meryem’in sınandığı.” Böyle diyor “Anlatmam Derdimi Dertsiz İnsana” isimli denemede.

Hüseyn Kaya, “Dün Yorgunu” isimli ilk bölümün diğer denemelerinde bize kavramlarla ördüğü dünyayı tanıtıyor. Sabır’da: “Sabır bir kale, bir sığınak, bir giysi” der ve bizi sabra davet eder. Eski’de: “Faniliğin surette mührü, sonsuzluk özleminin şiiridir eski.” diyor ve zamanı bir bütünün kopmaz parçası olarak görüyor. Kalem’de: “Çoğu zaman unutsak da bir kalemin çizdiği yol üzere yürürüz ömrümüzü.” derken, her bir kavramın başka bir âlemin kapısı olduğunu, oradan girmek için bu çağrıyı anlamak gerektiğini hissettiriyor.

Eski fotoğraflara bakmaya kıyamayız, üzülürüz. Gözümüzü kaçırırız çünkü onlar “Hayatımızın Sessiz Şahitleri”dir. Hüseyn Kaya’nın deyimiyle. “Zamanla değil seyredildikçe sararır fotoğraflar, seyredildikçe birer ikişer azalır karelerdeki yüzler.” Diğer denemelerde de içimizi oya oya, dağları yara yara ilerler Hüseyn Kaya’nın sesi. Kalbin Kâğıda İşlediği Oya: “Kendine yazdığın ve okuduğun uzun bir mektuptu kalbin.” der ve kalbimize sığınmak gerektiğini hissettirir. Söz Bahçesi: “Bir ömür kelimeleri taşırız içimizde, bir ömür kelimelere taşırız içimizi.”  Sabah Kasidesi: “Sabaha ermek uzun bir yoldan dönmektir kendimize.” Akşam Ağrısı: “Günün vardığı son duraktır akşam, susma ve bekleme ve çokça tefekkür etme durağı.” Dağların Türküsü: “Dağ, dünyadır. Suyumuz onun bağrından süzülerek gelir avuçlarımıza, yiyeceğimiz onun duldasında yetişir.” Rüya: “Ölünün gördüğü dünya, yaşayanın gördüğü ölümdür rüya.”

Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi” adıyla başlayan ikinci bölüm, Nev‘îzâde Atâî’den bir dize ile başlar: “Kande bir gam yârsız kalsa benimle yâr olur” Bu bölümdeki denemelerden aldığım özlü sözleri birer tohum gibi bırakıyorum kalbimize. Hüzün Bahsi: “Kalp aynasından dünyanın buğusunu sildiğimizde karşılaştığımız kendi yüzümüzdür hüzün.” Yürümek: “Kalpte hasret, damarda kan, yanakta gözyaşı yürür.” Gözyaşı: “Gözyaşı, varlığımızın ve hiçliğimizin kendisini asla unutturmayan yegâne telmihidir. Belki de bu yüzden; önce gözyaşı verilmiştir hepimize...” Yara: “Yarası olmayanın, yarasını bulmayanın ömrü yüktür kalbinde, omuzlarında.” Yalnızlık: “Yalnızlık ruhumuzun üşümesidir yeryüzünde.” Üşümek: “Üşüyenler kadar yalnızdır üşümenin de kendisi.”

Üçüncü bölümde bir türkünün sesi var: “Bizim Pencereler Yele Karşıdır” Sivas’ın taşına, toprağına; dağına, ırmağına bir türkünün sesi sinmiştir. Hüseyn Kaya’nın hem nesir hem de şiirlerinde bu türkülerin sesini, içli ve sevda dolu yönünü görürüz. Bu bölümdeki denemelerden seçtiğim cümlelerle Hüseyn Kaya’nın gönül evini tanıyoruz. Bu evi, bir usta gibi kendisi inşa ediyor. Zihnimizde canlandırdığımız bu ev kaybettiğimiz bir kültürün, mazinin hatırlanışıdır. Evin Ön Sözü: “Bahçeler evlerin ön sözü, bahçeler hayatın ve dünyanın minyatürüydü.” Pencereler: “Mahrem sırların en suskun şahididir pencereler ve bilinmesi, görünmesi istenmeyen cümle ahvalin örtüsü.” Kapılar: “Ekmek kapısı, gurbet kapısı, dünya evinin kapısı peş peşe alır bizi içine.” Oda: “Sessiz bir dost, dilsiz bir sırdaştır oda.”

Dördüncü ve son bölüm: “Geldi Geçti Ömrüm Benim” Bu bölüme Nef‘î ile başlıyoruz: “Bir düş gibidir hak bu ki ma‘nîde bu âlem./ Kim göz yumup açınca zamânı güzer eyler.” Kırk’a Dair: “Sükûnet limanının uzaktan göründüğü yaşlardır kırklı yaşlar.” Dünya: “Dünya kendisini sevdirmek isteyen çocuklar gibi dolaşır durur ayaklarımıza.” İmtihan Dünyası: “Her an önümüze kilitli bir sandık koyar dünya, her açtığımız kapının ardında yeni bir kapı bekler bizi.” Gönül Darlığı: “Daralan gönlümüze şiirler, şarkılar, sevdalar misafir olmuyor.” Hastane Önünde İncir Ağacı: “Hastalık acısı görmeyen kalp, gün görmeyen meyve çekirdeği gibi kurur kalır olduğu yerde.” Kafesten Kuş Uçmuş Gibi: “Ölüm gelir ve ödünç verilen nefesi alır ruhumuzdan, gölgemiz dahi terk eder peşimizi. Dünya kitabının son sayfasıdır ölüm, herkes için.” Ölüm, ömür, yalnızlık, yorgunluk, hüzün ve dünyanın aldatıcı yüzü. Akşam Ağrısı aslında bir yolculuğun, bir ömrün hikâyesidir. Hüseyn Kaya’nın dünyadan geçişini, duraklarını, dertlerini, sığınaklarını, gönül evini ve gideceği menzili okuyorsunuz. Türü deneme olsa da bilinçli bir kurgu ve kompozisyon ile bir ömrün serencamına şahit oluyorsunuz. Şiir değil ama şiir denizinden alınan mürekkeple yazılan denemeler okuyorsunuz. İçinde şiir, yanık türküler, hüznün dile gelmiş hâli ve yalnızlığın resmini değil kendisini buluyorsunuz. Akşam Ağrısı, sadece adında ağrı olan ama içinde her kalbe şifa olacak bir eser.


kaynak: sebilürreşad dergisi, haziran 2023, sayı:82

23 Temmuz 2022 Cumartesi

bir yerlerde buluşuncaya kadar hoşça kal mevlana idris

On beş yılı biraz aşan dostluğumuz oldu bu dünyada Mevlana İdris'le. Başlangıçta ben ona ağabey dedim ancak yaşı benden büyük olsa da o, kardeşim yerine dostum dedi. Başkalarına benzemediğinin farkındaydı ve etrafında dönen edebiyat dünyasının fertlerine benzemekten kaçındı. Nevi şahsına münhasır bir duruşun, duyuşun sahibi oldu hep. O, bu şehre uğradığında Sivas güzelleşirdi. O hangi şehirde, hangi programda ise o mekanın anlamı genişlerdi. Onun yanında olmak, uzaktan sesini duymak, bir yerlerden selamını almak sonsuz bir huzur esintisi sunardı.

Size karanlığın içinden değil kendi içimden sesleniyorum, demişti. Kendi içi aydınlık, rengarenk bir bahçeydi; o aydınlıktan gelen sesi çocuklar duydu, çocuk kalanlar işitti en fazla.

İster gürültülü bir caddede ister yalnızca kuş sesleriyle örülü bir parkta ister bir şiir programında sahnede, sesinin tonunu hiç değiştirmezdi. Kalabalıklarda sükutu daha da artardı. Çünkü bazen sesimi kendime bile duyuramadığım anlar oluyor, demişti. Sessiz konuşurdu, fıkra anlatırken bile. Hitabı yalnızca muhatabınaydı. Telaşlı olduğuna hiç şahit olmadım. Hızlı konuştuğuna da.

Bana uzun süredir içtenlikle nasılsın diyen biri yok. Belki de hiç olmayacak. Bu yüzden iyi olsam bile bunu birisine söyleme imkanı bulamadan aylar geçebilir, demişti. Son görüşmemizde günün her saati kendisini çok yorgun hissettiğini, hiçbir şey yapmak istemediğini söylemişti. Biraz konuşunca gerçekten iyiyim, demişti.

Hepimiz yeryüzünü farklı algılıyoruz ve hepimiz farklıyız. Bazıları biraz daha farklı! demişti. Farklı olanı severdi, farklı olana zaman ayırırdı. Farklı hikayeler, fıkralar, dostluklar biriktirirdi.

Benim korktuğum ve reddettiğim ne biliyor musun? Üstümüzün çizilmesi! Buna tahammül edemiyorum dostum, demişti. Edebiyat aleminde yahut toplumda üstü çizilenlere sahip çıkmak onun en güzel yaptığı işlerdendi. Şahidim.

Her yerde bulunan bazı işaretler senin için bir şey ifade etmiyor ama ben her şeyi anlıyorum, demişti. Anlardı çoğu şeyi anlatmadan. Sezerdi. Küçük işaretlerden büyük hakikatler çıkarırdı. Hasbelkader söylenen bir cümlenin, anlatılan küçük bir olayın kendisinde büyük izler bıraktığını fark ettirirdi.

Kalabalıklardan, dünyadan uzak durmanın ustasıydı. İçindeki büyük bahçelere, büyük müziklere sığınırdı.

Bazı insanlar ve bazı durumlar neden saygı ve ilgi çemberinin dışında bırakılıyor bunu anlamaya çalışıyorum, demişti. Bu yüzden belki de bazı insanlara ve bazı durumlara ilgisi, saygısı herkesten farklı idi.

Ben olmasam sağlıklı olduğunuzu nereden anlayacaksınız? demişti. Biliyordu kendisindeki biricikliğin çoğu insan nazarında normal karşılanmadığını.

İyilikten, iyilerden yanaydı hep. Her zaman kendi dünyasında, kendi bahçesinde değildi. Zaman zaman herkesin dünyasına indiği de olurdu. Beni iyiliğiyle şaşırtan insanlar ya da hayvanlar olmuyor mu? Tabii ki oluyor. Nadiren onlara rastladığımda bir ömür şapka çıkarıyorum.Bazen bir hastanede müşfik, beni dinleyen bir hekim gördüğümde yavaşlıyor, duruyor ve kendime geliyorum; dünyaya, sizin dünyanıza, demişti.

Gülten Akın'ın Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya, dizelerinin dışında kalan kimselerdendi. İnceliğin hayranıydı. Küçük cümlelerden, olaylardan büyük sohbetlere kapı aralardı. Çok konuşmayı sevmediği yönünde yaygın bir kanaat vardı oysa konuşmayı severdi. Bazen bir çocuk, bazen köpek, bazen de bir ağaçla konuşuyorum. Sorsanıza niçin? Niçin sizle konuşmuyorum, sormayacak mısınız? Çünkü vaktiniz yok sizin durup kendinizi dinlemeye bile, demişti. Elbette suskunluğu anlaşılmayanın konuşması da anlaşılmazdı kimilerince. Ve kimse beni dinlemediği için, kendimi dinlemek  için bazen saatlerce konuşuyorum, demişti. Konuşmayı severdi ama dinlemeyi daha çok. Beni dinlediyseniz teşekkür ederim. dinlemediyseniz bu zaten iyi bildiğim bir şey, demişti.

Defineye malik viraneler var, dizesinin hikmetince: Bir tuhaflık varsa bu bende mi? Bunu hiç bilemeyiz. Kim gül, kim bahçe? Nereden bilebiliriz ki bunu, demişti. Hem güldü, hem bahçe.

Dünyadaki yalnızlığının mimarı kendisi değildi. Birlikte olduğum insanlardan yalnızlığı öğrendim. demişti.

Aramak değil bulunmak istemiştim, demişti ama arardı da zaman zaman. Aradığımda bulurdum da kendisini içindeki dünyada. Görüşecektik yüz yüze. Bir yerlerde buluşuncaya/bulununcaya kadar, hoşçakal, demişti. Görüşemedik, ayrıldı bu dünyadan ama görüşmek için dünya tek mekan değil.  Biliyorum bir yerlerde buluşmak mümkün.

Sağol dostum. Sağol.

Bir yerlerde buluşuncaya kadar hoşça kal.

                                                                     sebilürreşat dergisi, temmuz 2022.