azime keskin
‘Dede’ sözcüğü bazen yeni konuşmayı öğrenen şirin bir bebeğin ilk sözleri, bazense hayatımızdaki hiç yıkılmayan bir çınara hitap şeklimizdir. Hani “dede” deyince aklımıza kır saçlı ve sakallı, siyah ya da lacivert mantolu ve ayağındaki mesleriyle şirin mi şirin dünyalar tatlısı bir adam gelir. Bu kitapta da dede profili yine aynıdır. Kitabın başında da yazarımız dedesini bir çınara benzetmektedir. Aslında hemen hemen hepimiz için bir çınar olan dedemiz benim için daha çok bir dut ağacıdır. Neden mi? Nedeni şudur: Evlendikten sonra dedem Laçin’e gelir, geldikten sonra bazı adamların kocaman bir dut ağacını kesmeye çalıştıklarını görür. Dedem durdurur onları, kestirmez ağacı, o ağaçta hâlâ o balta izi durur ama sapasağlam yerindedir. Tıpkı dedem gibi… O ağaç biz torunlarına her yaz salıncak kurar.
Yazar bize bu kitapta dedesinin çocukluğuna nakşettiği en güzel anılardan, çocukluğunun masumiyetinden bahsetmektedir. Kitabı okumaya başladığınız andan itibaren sanki sizin dedenizi anlatıyor gibi, sanki dedeniz bir başka torununu da güneş gibi aydınlatırken onları izliyor gibisiniz. Kitabın sayfalarını çevirdikçe bazen unutulmaya yüz tutmuş hatıralarınız canlanıyor gözünüzün önünde. Mesela dedemin saati geliyor aklıma, onun saati benim saatimden büyük ve tıpkı benimki gibi siyah ve plastikti. Biraz daha çeviriyorum sayfaları, söylediği türküleri duyar gibiyim. (Dedem bütün torunlarına hep aynı türküyü söylerdi ve nasıl yapıyordu bilmiyorum ama her seferinde de torununu bu türküyle oynatmayı becerirdi.) Biraz daha çevirelim sayfaları hepimizin hiçbir zaman unutamayacağı bayram sabahları geliyor gözümün önüne, her ne kadar şimdi onun burukluğu olsa da… Sayfaları çevirdikçe o günlere dönerek tekrar yaşıyorsunuz mutluluğunuzu, heyecanınızı, üzüntünüzü ve tabi sonra buruk bir özlem sarsa da her yanınızı. Sonra düşünmeye başlıyorsunuz, acaba bir gün ben de onun kadar iyi bir insan olabilir miyim diye, acaba ben de onun kadar sonsuz bir kalbe sahip olabilir miyim diye? İnşaallah! Kim ne derse desin, dedeler ve torunlar birbirlerine hiç görünmeyen ama dünyanın en kuvvetli bağıyla bağlıdırlar ve bence en güzel bağlardandır bu bağ. Mesela dedem yok şu an yanımda, ama ben ona öyle bir bağla bağlıyım ki sadece torunların anlayabileceği ve o ne kadar gidip bıraksa da beni bu âlemde hiç kopmayacak bir bağ ile… Eğer kopsaydı bu bağ ne dede dede olurdu ne de torun torun.
İlk Arkadaşım ‘Dede’ bize hiç kaybetmememiz gereken anılarımızı hatırlatıyor. ”Bu anılar sizin masumiyetiniz.” diyor ve “Onları bırakmayın.” diyor ta ki kalbinizin son tak sesini duyana ve son nefesinizi alana kadar. Dedenizi unuttuğunuz ayrıntılarıyla hatırlatmak için İlk Arkadaşım Dede kitabı sizi bekliyor.