hüseyn kaya
Her şey bir kelimeyle başladı, öncesi büyük sessizlik...
Duyduk ve var olduk, duyduk ve inandık inanmamız istenen her şeye.
Hikâyemizin, yalnızlığımızın, ayrılığımızın sebebi de onlar; hüznün, gözyaşının, tebessümün zaman zaman gelip otağını içimize kurmasının da… Yeryüzünde hiç bitmeyen acemiliğimizin sebebi de onlar hiç geçmeyen yorgunluğumuzun da.
Telaffuz ettiğimiz ilk kelimeyle ineriz yeryüzüne, ilk kelimeyle aralanır kapısı dünyanın. İlk kelimenin ardından kopar ve düşeriz ait olduğumuz yerden. ilk kelimeden sonra başlar özlemler, gözyaşları.
Kimileri; hayat, der içimizde gitgide ağırlaşan bu yüke, kimileri dünya. Oysa gittikçe ağırlaşan yükümüz yalnızca onlardır bu dünyada. Zihnimizde yeşerse de kökü kalbimizde yürür, büyür bütün kelimelerin.
Yolcusudur harfler kelimelerin ve kelimeler cümlelerin. Yolcusudur kelimeler, cümleler kalplerin, zihinlerin. Harfler kelimelerin duasıdır, kelimeler cümlelerin.
Sabah kelimelerle getirir aydınlığını başucumuza, akşam kelimelerle yayar yeryüzüne siyah saçlarını. Aylar, mevsimler kelimelerle kol kola gelir geçer kalbimizin üzerinden.
***
“Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine.”
(Sezai Karakoç)
Tıpkı harfler gibi kelimeler de bizlere benzer. Onların da suskunu, konuşkanı, yaşlısı genci, zengini, fakiri vardır. Kimi kandırmaya meyyaldir, kimi içten pazarlıklıdır, kimini nereye isterseniz oraya çeker götürürsünüz öylesine saftır.
Göklere ya da karanlığa açılan bir pencere, ufka açılan kapı gibidir bazı kelimeler onların gösterdiğinden başkasına kör, onların fısıldadığından başkasına sağır olursunuz.
Biz mi açarız onca pencereyi, kapıyı duvarlarımıza yoksa kendileri mi beliriverir önümüzde bilemeyiz, biz mi rengini veririz kelimelere yoksa onlar mı renklendirir bahçemizi meçhuldür çoğu zaman.
***
"ey hep bir kelime arayan kalbim
sonra arayan tekrar
arayan kalbim"”
(Erdem Bayazıt)
Kelimeler ararız durmadan bir şeyleri hatırlayabilmek, anlatabilmek için. Kelimeleri sobeler ve kelimelere sobeleniriz karanlık ormanlarda. Şarkılara, şiirlere, hikâyelere çağırırız onları; oysa her kelime yankısı içimizi titreten bir şiirdir, şarkıdır, hikâyedir başlı başına.
En beklenmedik vakitlerde gelir, dilimize kıymık gibi saplanırlar. Ya bir çiçeği soldururlar ya bir yarayı kanatırlar. Tuz ırmağı gibi akıp giderler kalbimizin üzerinden.
Bizler konuştuğumuzu, yazdığımızı sanırız oysa onlar bir türlü netleştiremediğimiz suretleriyle köşekapmaca oynuyorlardır zihnimizde, kalbimizde. Düşündüğümüzü sanırız oysa onlar bizim bilmediğimiz bir yolculuğa çıkmışlardır içimizde bilmediğimiz diyarlara doğru. Bazen uzaktan gemilerle geçerler de duymazlar sesimizi, dönüp bakmazlar el sallayışımıza, uğramazlar ıssız adamıza. Çağırırız gelmezler, göndermek isteriz gitmezler. Bazıları rüyalarımıza kadar takip eder bizi. Nereden geldiklerini, nereye gideceklerini bilemeyiz tıpkı ne zaman geleceklerini bilmediğimiz gibi.
Şairin, yazarın oyuncağı sanırız kelimeleri oysa onlar en değerli oyuncağıdır bütün kelimelerin. Kelimeler onlara tutunur, onlar kelimelere ve öylece dolaşırlar sarp kayalıklarında ilhamın.
Âlimler sendelediklerine hikmetin, hakikatin kıldan ince kılıçtan keskin köprüsünde, kelimelerin himmetiyle yürür geçerler karşı kıyıya.
Kimileri için ekmek kapısı olsa da yeryüzünün en faydasız uğraşlarından birisidir kelimeleri sınıflandırma çabası zira hiçbirini bulamazsınız bıraktığınız yerde. Yaramaz, huysuz çocuklar gibidir kelimeler ne avuca sığar, ne ele.
Herkesin aynasında başka bir resme, hakikate dönüşür kelimeler. Gökyüzündeki bulutlar, sahildeki dalgalar gibi durmadan şekilden şekle girerler lakin yine de kifayetsiz kalırlar çoğu zaman hâle tercüman olmaya.
Bir kelime sevdirmeye yeter bazı insanları, bazı şiirleri. Bir kelime küstürebilir bizi birilerine. İçinde geçen bir kelime yüzünden bir türkü ateş olur düşer içimize. Bir kelime yüzünden bir şiir çatlatır şairin kalbini geceler boyu… Belki bir kelime yüzünden başlayan, biten savaşlar da vardır yeryüzünde.
Karanlığa götüren de bir kelimedir cümlemizi aydınlığa götüren de.
***
“Kelimeler ve fikirler
dünyayı değiştirebilecek güce sahiptir.”
(Ölü Ozanlar Derneği’nden)
Yaprağa benzer bazı kelimeler, sararır ve düşer serin rüzgârlarla gözlerimizin önünde terk eder bütün manasını, boşunadır öyle kelimelerin ardından koşmak, onları tekrar düştüğü dalın ucuna yapıştırmaya çalışmak. Aylar sonra bir başka yaprak yeşerse aynı yerden, düşen o yaprağın yeri sonsuza kadar boş kalır. Kalbinizde bir ize, gözlerinizde fersizliğe dönüşür bu türden kelimelerin bıraktığı boşluklar.
Yağmur gibi ansızın pencerenizi tıklatan yahut yol ortasında sizi sırılsıklam bırakan kelimeler de vardır, renkli kelebekler gibi peşine takılıp dere tepe aştığınız kelimeler de. Hayal gibi, umut gibi görünüp görünüp kaybolanı yahut vehim gibi aslında olmayan ancak sizi varlığına çağıranı da vardır kelimelerin.
Bir de söz avcılarından yalnızca hikâyelerini dinlediğimiz lakin asla görmediğimiz duymadığımız kelimeler vardır, kimi kaf dağının ardında yedi yılda bir açar, kimi okyanusların ıssız derinliklerinde yaşar.
Kelimeler, bazen her şeyin müsebbibidir bazen hiçliğin sessiz karanlığı.
Rengini kalbimizden, kanımızdan alan tuğlalardır bazıları. Nerede, hangi şehirde yaşıyorsak yaşayalım o tuğlalarla inşa edilmiş kalenin duvarlarıyla sınırlıdır dünyamız.
Yazgımıza serpiştirilmiş kelimeler en zor en uzun kelimelerdir. Dilimiz kâh döner kâh dönmez onları telaffuza, harf harf, hece hece durmadan okuturlar kendilerini. Rastladığımız tüm kitaplarda mahzun ve sahipsizdir bu kelimeler, yuvasını kaybetmiş kuşlar gibi uçuşurlar satır aralarında. Lügatler gereksiz, kocaman kağıt yığınlarına dönüşür bu kelimelerin karşısında.
Görmeyenin ışığı, hastanın hekimi, bebeklerin, dilsizlerin kirlenmemiş cennetidir kelimeler. Dikkatle dinlediğimizde uzak diyarların özlemini, bilinmeyen dünyaların esrarını duyarız her kelimenin uğuldayan boşluğunda çünkü kelimeleri hiçbiri dünyaya ait değildir aslında. Harfler onları var etmek için bulunmuş şekiller değildir, harfler yalnızca terzisi ve cümleler elbisesidir onların.
***
“Kelimeler var seni
anlatamadığım içinde deniz gibi boğulduğum”
(Behçet Necatigil)
Tıpkı harflere benzediğimiz gibi yeryüzüne serpiştirilmiş kelimelere de benzeriz biraz yahut içimizde taşıdığımız, içimize taşıdığımız kelimeler bizi benzetir kendilerine. Sesteş kelimeler gibi suretlerimiz aynı olsa da her birimizin mana aynasında başka başkadır yüzü. Tıpkı kelimeler gibi bir manasını ararız suretimizin, sesimizin ömür boyu. Ömrümüzü verir o manayı satın almaya çalışırız dünya pazarında.
Bir ömür kelimeleri taşırız içimizde, bir ömür kelimelere taşırız içimizi. Sözden bir bahçedir giderken bıraktığımız dünya çölünde. Hepsi budur dünyanın, hepsi bu kadardır hayatın.
aralık, 2013