erdem bayazıt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erdem bayazıt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2020 Salı

söz bahçesi

hüseyn kaya

 

Her şey bir kelimeyle başladı, öncesi büyük sessizlik...

Duyduk ve var olduk, duyduk ve inandık inanmamız istenen her şeye.

Hikâyemizin, yalnızlığımızın, ayrılığımızın sebebi de onlar; hüznün, gözyaşının, tebessümün zaman zaman gelip otağını içimize kurmasının da… Yeryüzünde hiç bitmeyen acemiliğimizin sebebi de onlar hiç geçmeyen yorgunluğumuzun da.

Telaffuz ettiğimiz ilk kelimeyle ineriz yeryüzüne, ilk kelimeyle aralanır kapısı dünyanın. İlk kelimenin ardından kopar ve düşeriz ait olduğumuz yerden. ilk kelimeden sonra başlar özlemler, gözyaşları.

Kimileri; hayat, der içimizde gitgide ağırlaşan bu yüke, kimileri dünya. Oysa gittikçe ağırlaşan yükümüz yalnızca onlardır bu dünyada. Zihnimizde yeşerse de kökü kalbimizde yürür, büyür bütün kelimelerin.

Yolcusudur harfler kelimelerin ve kelimeler cümlelerin. Yolcusudur kelimeler, cümleler kalplerin, zihinlerin. Harfler kelimelerin duasıdır, kelimeler cümlelerin.

Sabah kelimelerle getirir aydınlığını başucumuza, akşam kelimelerle yayar yeryüzüne siyah saçlarını. Aylar, mevsimler kelimelerle kol kola gelir geçer kalbimizin üzerinden.

***

“Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine.”

(Sezai Karakoç)

Tıpkı harfler gibi kelimeler de bizlere benzer. Onların da suskunu, konuşkanı, yaşlısı genci, zengini, fakiri vardır. Kimi kandırmaya meyyaldir, kimi içten pazarlıklıdır, kimini nereye isterseniz oraya çeker götürürsünüz öylesine saftır.

Göklere ya da karanlığa açılan bir pencere, ufka açılan kapı gibidir bazı kelimeler onların gösterdiğinden başkasına kör, onların fısıldadığından başkasına sağır olursunuz.

Biz mi açarız onca pencereyi, kapıyı duvarlarımıza yoksa kendileri mi beliriverir önümüzde bilemeyiz, biz mi rengini veririz kelimelere yoksa onlar mı renklendirir bahçemizi meçhuldür çoğu zaman.

***

"ey hep bir kelime arayan kalbim

sonra arayan tekrar arayan kalbim"”

(Erdem Bayazıt)

Kelimeler ararız durmadan bir şeyleri hatırlayabilmek, anlatabilmek için. Kelimeleri sobeler ve kelimelere sobeleniriz karanlık ormanlarda. Şarkılara, şiirlere, hikâyelere çağırırız onları; oysa her kelime yankısı içimizi titreten bir şiirdir, şarkıdır, hikâyedir başlı başına.

En beklenmedik vakitlerde gelir, dilimize kıymık gibi saplanırlar. Ya bir çiçeği soldururlar ya bir yarayı kanatırlar. Tuz ırmağı gibi akıp giderler kalbimizin üzerinden.

Bizler konuştuğumuzu, yazdığımızı sanırız oysa onlar bir türlü netleştiremediğimiz suretleriyle köşekapmaca oynuyorlardır zihnimizde, kalbimizde. Düşündüğümüzü sanırız oysa onlar bizim bilmediğimiz bir yolculuğa çıkmışlardır içimizde bilmediğimiz diyarlara doğru. Bazen uzaktan gemilerle geçerler de duymazlar sesimizi, dönüp bakmazlar el sallayışımıza, uğramazlar ıssız adamıza. Çağırırız gelmezler, göndermek isteriz gitmezler. Bazıları rüyalarımıza kadar takip eder bizi. Nereden geldiklerini, nereye gideceklerini bilemeyiz tıpkı ne zaman geleceklerini bilmediğimiz gibi.

Şairin, yazarın oyuncağı sanırız kelimeleri oysa onlar en değerli oyuncağıdır bütün kelimelerin. Kelimeler onlara tutunur, onlar kelimelere ve öylece dolaşırlar sarp kayalıklarında ilhamın.

Âlimler sendelediklerine hikmetin, hakikatin kıldan ince kılıçtan keskin köprüsünde, kelimelerin himmetiyle yürür geçerler karşı kıyıya.

Kimileri için ekmek kapısı olsa da yeryüzünün en faydasız uğraşlarından birisidir kelimeleri sınıflandırma çabası zira hiçbirini bulamazsınız bıraktığınız yerde. Yaramaz, huysuz çocuklar gibidir kelimeler ne avuca sığar, ne ele.

Herkesin aynasında başka bir resme, hakikate dönüşür kelimeler. Gökyüzündeki bulutlar, sahildeki dalgalar gibi durmadan şekilden şekle girerler lakin yine de kifayetsiz kalırlar çoğu zaman hâle tercüman olmaya.

Bir kelime sevdirmeye yeter bazı insanları, bazı şiirleri. Bir kelime küstürebilir bizi birilerine. İçinde geçen bir kelime yüzünden bir türkü ateş olur düşer içimize. Bir kelime yüzünden bir şiir çatlatır şairin kalbini geceler boyu… Belki bir kelime yüzünden başlayan, biten savaşlar da vardır yeryüzünde.

Karanlığa götüren de bir kelimedir cümlemizi aydınlığa götüren de.

***

“Kelimeler ve fikirler dünyayı değiştirebilecek güce sahiptir.”

(Ölü Ozanlar Derneği’nden)

 Yaprağa benzer bazı kelimeler, sararır ve düşer serin rüzgârlarla gözlerimizin önünde terk eder bütün manasını, boşunadır öyle kelimelerin ardından koşmak, onları tekrar düştüğü dalın ucuna yapıştırmaya çalışmak. Aylar sonra bir başka yaprak yeşerse aynı yerden, düşen o yaprağın yeri sonsuza kadar boş kalır. Kalbinizde bir ize, gözlerinizde fersizliğe dönüşür bu türden kelimelerin bıraktığı boşluklar.

Yağmur gibi ansızın pencerenizi tıklatan yahut yol ortasında sizi sırılsıklam bırakan kelimeler de vardır, renkli kelebekler gibi peşine takılıp dere tepe aştığınız kelimeler de. Hayal gibi, umut gibi görünüp görünüp kaybolanı yahut vehim gibi aslında olmayan ancak sizi varlığına çağıranı da vardır kelimelerin.

Bir de söz avcılarından yalnızca hikâyelerini dinlediğimiz lakin asla görmediğimiz duymadığımız kelimeler vardır, kimi kaf dağının ardında yedi yılda bir açar, kimi okyanusların ıssız derinliklerinde yaşar.

Kelimeler, bazen her şeyin müsebbibidir bazen hiçliğin sessiz karanlığı.

Rengini kalbimizden, kanımızdan alan tuğlalardır bazıları. Nerede, hangi şehirde yaşıyorsak yaşayalım o tuğlalarla inşa edilmiş kalenin duvarlarıyla sınırlıdır dünyamız.

Yazgımıza serpiştirilmiş kelimeler en zor en uzun kelimelerdir. Dilimiz kâh döner kâh dönmez onları telaffuza, harf harf, hece hece durmadan okuturlar kendilerini. Rastladığımız tüm kitaplarda mahzun ve sahipsizdir bu kelimeler, yuvasını kaybetmiş kuşlar gibi uçuşurlar satır aralarında. Lügatler gereksiz, kocaman kağıt yığınlarına dönüşür bu kelimelerin karşısında.

 Görmeyenin ışığı, hastanın hekimi, bebeklerin, dilsizlerin kirlenmemiş cennetidir kelimeler. Dikkatle dinlediğimizde uzak diyarların özlemini, bilinmeyen dünyaların esrarını duyarız her kelimenin uğuldayan boşluğunda çünkü kelimeleri hiçbiri dünyaya ait değildir aslında. Harfler onları var etmek için bulunmuş şekiller değildir, harfler yalnızca terzisi ve cümleler elbisesidir onların.

***

“Kelimeler var seni anlatamadığım içinde deniz gibi boğulduğum”

(Behçet Necatigil)

Tıpkı harflere benzediğimiz gibi yeryüzüne serpiştirilmiş kelimelere de benzeriz biraz yahut içimizde taşıdığımız, içimize taşıdığımız kelimeler bizi benzetir kendilerine. Sesteş kelimeler gibi suretlerimiz aynı olsa da her birimizin mana aynasında başka başkadır yüzü. Tıpkı kelimeler gibi bir manasını ararız suretimizin, sesimizin ömür boyu. Ömrümüzü verir o manayı satın almaya çalışırız dünya pazarında.

Bir ömür kelimeleri taşırız içimizde, bir ömür kelimelere taşırız içimizi. Sözden bir bahçedir giderken bıraktığımız dünya çölünde. Hepsi budur dünyanın, hepsi bu kadardır hayatın.

aralık, 2013

30 Temmuz 2020 Perşembe

çiçek dili

Tenha bir yolun kıyısında yahut yanından hep aceleci insanların yürüdüğü bir parkta hayatın tüm telaşından habersiz acemi ve mahmur bakışlarla etrafa göz gezdirirken bir yandan gün ışığına doğru başını uzatmaya çalışan küçük bir çiçeğin yüzüne eğilip ona selam verdiğiniz baharın üzerinden kaç bahar geçti? Her gün onlarca küçük kuşu yapraklarının arasına toplayarak olanca coşkusuyla bulunduğu mekânı şenlendiren sarmaşığın bu yıl nerelere kadar uzadığının farkında varabildiniz mi? Siz farkına varmasanız da kaç kez süslenerek önünüze durdu mahcup bayram çocukları gibi kapınızın önündeki akasya, her gün önünden geçtiğiniz ıhlamur, iğde… Çiçeklerin bazıları sırf size kendini gösterebilmek için gövdesinden kopup kelebek oldu ve kondu pencerenizin önüne.

Görmediniz.

Boşlukta öylece asılı kaldı size uzanan ağacın çiçek dolu elleri.

Yol kıyılarında, parklarda yüzüne bir kez bile göz izi değmemiş çiçekler; sahibini bulamamış bir mektup, sayfaları açılmamış bir kitap gibi mahzun, yorgun başlarıyla düştüler yeniden toprağın bağrına. Hâlbuki sordum sarı çiçeğe annen baban var mıdır? ilahisiyle büyütülmüşsünüzdür bu gün dilini unutmuş olsanız da çiçeklerin ya da kaç bahar kalbinizde yeniden yazılmış, söylenmiştir Çiğdem der ki ben elayım, Minik başıma belayım türküsü.

***

Bir sözüm ben,
Tabiatın  söylediği

(Halil Cibran)

Koca bir çiçek bahçesidir üzerinde yaşadığımız dünya lakin arılar, kelebekler kadar farkında değilizdir bu bahçenin. Issız dağ başlarında, sarp kayaların arasında, karanlık ormanlarda, eski duvarların diplerinde, dam başlarında, gürültülü şehirlerin tam ortasında, beton binaların balkonlarında, mutsuz odaların bir köşesinde solar ve yeniden açar adını bilmediğimiz, kokusunu duymadığımız binlerce çiçek.

Bahar kasidesinin, her bir mısrasında bin mazmun yüklü girizgâh bölümüdür açan her çiçek ve o kaside her mevsim yeniden yazılır, okunur.

Nasıl ki kış, kar diliyle konuşur; baharın dili de çiçektir onunla söyleşmeyi bilenler için.

Çiçeksiz evlerin duvarları üşür çocuksuz evler gibi sessizlikten.

Gün yerini karanlığa bırakıp da ayrıldığında yeryüzünden yalnız dünya değil gökyüzü de çiçeklerle dolu uzak bir bahçedir ve hiçbir şiire, şarkıya sığmaz o bahçedeki çiçeklerin tebessümü.

***

Eğer insan bir çiçeği seviyorsa ve milyonlarca yıldızın üzerinde bu çiçekten yalnızca bir tanecik varsa, yıldızlara uzaktan bakmak bile bu insanı mutlu etmeye yeter.

(Exupery)

Eğilip bir çiçeğin yüzünü seyretmek ya da uzanıp dokunmak bir çiçeğe, cennet gülüşlü bir bebeğin tertemiz yüzünü seyretmek gibidir çoğu zaman. Belki de bu yüzdendir bazı bebeklerin kulağına ezan sonrası fısıldanan isimlerin yasemin, lale, çiğdem, reyhan olması.

Kim bilir hangi sebepten bahara küskün yahut başka mevsimlerin sevdalısı çiçekler de vardır vakitli vakitsiz dünyayı ziyaret edip çabucak dünyadan ayrılan. Kimi henüz üstündeki kar libasını tamamen soyunmadan, üşüyen yüzüyle uzanır dünyaya; kar çiçeği dedirtir kendine. Kimi tüm arkadaşları dünyadan göçtükten sonra sararmış yapraklar arasından selamlar yeryüzünü; güz gülü adını alır.

Camgüzeli, dua çiçeği, küstüm çiçeği, menekşe, hanımeli… Adı, rengi ne olursa olsun; kokusu nasıl olursa olsun, her çiçek aynı dilde yazılmış bir mektuptur,  meleklerin okuduğu bir şiirdir değdiği kalbe baharı getiren. Ondan bir cümle okuyan, onun sesini duyan, onun yüzüne bakmayı becerebilen kalpte kötülük barınmaz hiçbir zaman. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı durumlarda bu yüzden hep ona, onun lisanına müracaat edilir.  Kırılan gönüller ancak arada o varsa yeniden yumuşar, unutulan vaatler ancak araya o alınırsa affedilir.  Karşımızdakine ne söyleyeceğimizi bilemediğimiz her vakit onu aracı kılar, kâh haylaz bir çocuk edasıyla annemize uzatırız kâh bir hastanın başucuna bırakırız. Elleri ayakları çamur içinde, tek kelimeye dahi dili dönmeyen, kavruk yüzlü bir köy çocuğunun ellerinde, öğretmene sunulan çiğdemler, nevruzlar ne çok şey fısıldar uzatıldığı kalbe.

Bazen ümitlerle bezenmiş bir süstür çiçek sevgilinin saçlarında bazen hüzünler kapısı, cansız bir hatıradır eski kitaplar, defterler arasında.

***

Lale devri kapanır lakin çiçek devri kapanmaz.

Çiçeklerle dolu bir yolculuktur dünyada yaşadığımız. Çiçekler içine doğar, solmuş çiçeklerin yurduna doğru yürürüz bir ömür.

Daha gözlerimizi açar açmaz dünyaya, çiçekli kundaklara beleniriz, çiçekli küçücük yorganlar örtülür üzerimize ve çiçeklerle bezenmiş yastıklarda uyuruz ömrümüzün en güzel uykularını. Çiçek aşısı oluruz dağlar çiçek açtığında Veysel olmamak için. Defterlerimize önce çiçek çizmeyi öğrenir sonra yazı yazmaya başlarız. Annemiz, öğretmenimiz için adını bilmediğimiz çiçekler toplarız. Duvarlarımıza çiçek resimleri asar, odalarımızı çiçeklerle süsleriz. Çiçek desenli kâğıtlara mektuplar, sevda sözleri yazdığımız demler de olmuştur. Çiçek kokularıyla çıkarız evimizden egzoz kokan sokaklara. Masa örtülerimizin bir kenarında, üzerine bastığımız halıda, yemek yediğimiz tabakta, su içtiğimiz bardakta, parmağımızdaki yüzükte hep çiçek desenleri vardır farkına varmasak da.

Bütün meyvelerin evveli çiçektir, her bahar süsler sunulduğu ağacın ellerini.

Kıymet verdiğimiz kişilere bazen çiçek isimleriyle sesleniriz.

Bir çiçeğin ömrü kadardır ömrümüz ve bir çiçek kadar narindir. Bir çiçeğe ne kadar toprak gerekiyorsa bize de o kadarı lazımdır da dünyaya sığmayız çoğu zaman.

Söylenen her güzel söz, içinde bahar aydınlığı bulunan her şiir ve şarkı da bir çiçektir söylendiği, tekrar edildiği kalbi süsleyen.

***

Uzanalım toprağın altına

Çiçekler mayalansın göğsümüzde

(Erdem Bayazıt)

Tenha bir yolun kıyısında yahut yanından hep aceleci insanların yürüdüğü bir parkta, hayatın tüm telaşından habersiz acemi ve mahmur bakışlarla etrafa göz gezdirirken bir yandan gün ışığına doğru başını uzatmaya çalışan küçük bir çiçek görürseniz eğilin ve selam verin ona. İyice yaklaştığınızda yanına, söylediği ilahiyi mutlaka duyacak ve hatırlayacaksınız bir yerlerden.  


27 Temmuz 2020 Pazartesi

kelimeler

hüseyn kaya

Onlarla başladı hikâyemiz; öncesi büyük sessizlik. Duyduk ve var olduk, duyduk ve inandık her şeye.

Yalnızlıklarımızın da ayrılıklarımızın da sebebi onlar; hüznün, gözyaşının, tebessümün zaman zaman gelip otağını içimize kurmasının da…

Kimileri; hayat, der içimizde gitgide ağırlaşan bu yüke, kimileri dünya. Oysa gittikçe ağırlaşan yükümüz yalnızca onlardır bu dünyada. Zihnimizde yeşerse de kökü kalbimizde yürür, büyür bütün kelimelerin.

***

“Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine.”

(Sezai Karakoç)

Tıpkı harfler gibi kelimeler de bizlere benzer. Onların da suskunu, konuşkanı, yaşlısı genci, zengini, fakiri vardır. Kimi kandırır sürekli, kimi içten pazarlıklıdır, kimini nereye isterseniz oraya çeker götürürsünüz öylesine saftır. Gökyüzüne ya da karanlığa açılan bir pencere, ufka açılan kapı gibidir bazıları, onların gösterdiğinden başkasına kör, onların fısıldadığından başkasına sağır olursunuz.

Biz mi açarız onca pencereyi, kapıyı duvarlarımıza yoksa kendileri mi beliriverir önümüzde bilemeyiz, biz mi rengini veririz kelimelere yoksa onlar mı renklendirir bahçemizi meçhuldür çoğu zaman.

***

"ey hep bir kelime arayan kalbim

sonra arayan tekrar arayan kalbim"”

(Erdem Bayazıt)

Kelimeler ararız durmadan bir şeyleri hatırlayabilmek, anlatabilmek için. Kelimeleri sobeler ve kelimelere sobeleniriz karanlık ormanlarda. Şarkılara, şiirlere, hikâyelere çağırırız onları; oysa her kelime yankısı içimizi titreten bir şiirdir, şarkıdır, hikâyedir başlı başına.

En beklenmedik vakitlerde gelir, dilimize kıymık gibi saplanırlar. Ya bir çiçeği soldururlar ya bir yarayı kanatırlar. Tuz ırmağı gibi akıp giderler kalbimizin üzerinden.

Bizler konuştuğumuzu, yazdığımızı sanırız oysa onlar bir türlü netleştiremediğimiz suretleriyle köşekapmaca oynuyorlardır zihnimizde, kalbimizde. Düşündüğümüzü sanırız oysa onlar bizim bilmediğimiz bir yolculuğa çıkmışlardır içimizde bilmediğimiz diyarlara doğru. Bazen uzaktan gemilerle geçerler de duymazlar sesimizi, dönüp bakmazlar el sallayışımıza, uğramazlar ıssız adamıza. Çağırırız gelmezler, göndermek isteriz gitmezler. Bazıları rüyalarımıza kadar takip eder bizi. Nereden geldiklerini, nereye gideceklerini bilemeyiz tıpkı ne zaman geleceklerini bilmediğimiz gibi.

Şairin, yazarın oyuncağı sanırız kelimeleri oysa onlar en sevgili oyuncağıdır bütün kelimelerin. Kelimeler onlara tutunur, onlar kelimelere ve öylece dolaşırlar sarp kayalıklarında ilhamın.

Âlimlerin ayakları dolaştığında birbirine hikmetin, hakikatin kıldan ince kılıçtan keskin köprüsünde, kelimelerin himmetiyle yürür geçerler karşıya.

Kimileri için ekmek kapısı olsa da yeryüzünün en faydasız uğraşlarından birisidir kelimeleri sınıflandırma çabası zira hiçbirini bulamazsınız bıraktığınız yerde. Yaramaz, huysuz çocuklar gibidir kelimeler ne avuca sığar, ne ele.

Herkesin aynasında başka bir resme, hakikate dönüşür kelimeler. Gökyüzündeki bulutlar, sahildeki dalgalar gibi durmadan şekilden şekle girerler lakin yine de kifayetsiz kalırlar çoğu zaman hâle tercüman olmaya.

Bir kelime sevmeye yeter bazı insanları, bazı şiirleri. Bir kelime küstürebilir bizi birilerine. Bir kelime yüzünden bir türkü ateş olur düşer içimize. Bir kelime yüzünden bir şiir çatlatır şairin kalbini geceler boyu… Belki bir kelime yüzünden başlayan, biten savaşlar da vardır yeryüzünde.

Karanlığa götüren de bir kelimedir cümlemizi aydınlığa götüren de.

***

“kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir”

(İsmet Özel)

 Yaprağa benzer bazı kelimeler, sararır ve düşer serin rüzgârlarla gözlerimizin önünde terk eder bütün manasını, boşunadır öyle kelimelerin ardından koşmak, onları tekrar düştüğü dalın ucuna yapıştırmaya çalışmak. Aylar sonra bir başka yaprak yeşerse aynı yerden, düşen o yaprağın yeri sonsuza kadar boş kalır. Kalbinizde bir ize, gözlerinizde fersizliğe dönüşür bu türden kelimelerin bıraktığı boşluklar.

Yağmur gibi ansızın pencerenizi tıklatan yahut yol ortasında sizi sırılsıklam bırakan kelimeler de vardır, renkli kelebekler gibi peşine takılıp dere tepe aştığınız kelimeler de. Hayal gibi, umut gibi görünüp görünüp kaybolanı yahut vehim gibi aslında olmayan ancak sizi varlığına çağıranı da vardır kelimelerin.

Bir de söz avcılarından yalnızca hikâyelerini dinlediğimiz lakin asla görmediğimiz duymadığımız kelimeler vardır, kimi kaf dağının ardında yedi yılda bir açar, kimi okyanusların ıssız derinliklerinde yaşar.

Kelimeler, bazen her şeyin müsebbibidir bazen hiçliğin sessiz karanlığı.

Rengini kalbimizden, kanımızdan alan tuğlalardır bazıları. Nerede, hangi şehirde yaşıyorsak yaşayalım o tuğlalarla inşa edilmiş kalenin duvarlarıyla sınırlıdır dünyamız.

Yazgımıza serpiştirilmiş kelimeler en zor en uzun kelimelerdir. Dilimiz kâh döner kâh dönmez, harf harf, hece hece durmadan okuturlar kendilerini. Rastladığımız tüm kitaplarda mahzun ve sahipsizdirler, yuvasını kaybetmiş kuşlar gibi uçuşurlar satır aralarında. Lügatler takatsiz düşer, kocaman defter yığınlarına dönüşür bu kelimelerin önünde.

 Görmeyenin ışığı, hastanın hekimi, bebeklerin, dilsizlerin kirlenmemiş cennetidir kelimeler. Dikkatle dinlediğimizde uzak diyarların özlemini, bilinmeyen dünyaların esrarını duyarız her kelimenin uğuldayan boşluğunda çünkü kelimeleri hiçbiri dünyaya ait değildir aslında. Harfler onları var etmek için bulunmuş şekiller değildir, harfler yalnızca terzisi ve cümleler elbisesidir onların.

***

“Kelimeler var seni anlatamadığım içinde deniz gibi boğulduğum”

(Behçet Necatigil)

Tıpkı harflere benzediğimiz gibi yeryüzüne serpiştirilmiş kelimelere de benzeriz biraz yahut içimizde taşıdığımız, içimize taşıdığımız kelimeler bizi benzetir kendilerine. Sesteş kelimeler gibi suretlerimiz aynı olsa da her birimizin mana aynasında başka başkadır yüzü. Tıpkı kelimeler gibi bir manasını ararız suretimizin, sesimizin ömür boyu. Ömrümüzü verir o manayı satın almaya çalışırız dünya pazarında.

Bir ömür kelimeleri taşırız içimizde, bir ömür kelimelere taşırız içimizi. Hepsi budur dünyanın, hepsi bu kadardır hayatın.


aralık, 2013