sivas postası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sivas postası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2020 Cuma

"yaşamak ve yazmak" üzerine

Dergi çıkaranlar bilir, çıkardığınız dergi kapanır kapanmaz büyük bir sükut başlar etrafınızda. Arayan soran azalır, birer ikişer derginize mukabil gönderilen dergiler kesilir, yeni çıkan kitaplar gayri gelmez olur kapınıza.  Elbette vefadar bir avuç edebiyat sevdalısını bunu genelleme dışında tutmak gerekir.

Sühan dergisi kapandıktan sonra kimbilir benden evvel kaç kişinin tecrübe ettiği ve benden sonra da kaç kişinin daha yaşayacağı bu sessizliği önceki hafta elime ulaşan kitaplar bozdu. Sekiz sene evvelki o heyecanı yeniden yaşadım adresime gönderilen kitaplarla.

Gelen kitaplar arasında okumaya başladığım ilk kitap Nurettin Durman tarafından hazırlanmış bir söyleşi kitabı. Doksanlı yılların sonlarına doğru Düşçınarı dergisi ile uzaktan tanıdığım, 2000’li yılların başında edebiyat etkinlikleri sayesinde yüzyüze tanıştığımız kıymetli bir ağabeyimiz şair Nurettin Durman. İlk şiir kitabım Çekil Gideyim Hayat’ın 2006’da Lamure yayınlarından çıkmasına da kendisi vesile olmuştu.

Nurettin Durman elli yazara bazı sorular yönelterek oluşturmuş Yazmak ve Yaşamak adlı kitabını. Yazarlar doğum tarihlerine göre yer alıyor kitapta. Eskiden bu tür sıralama ile hazırlanmış kitaplarda son sayfalarda yer alırdık, şimdilerde ortalara yaklaşmış Nurettin ağabeyin bizlere ayırdığı sayfalar. Yaşlanıyoruz galiba.

Neredeyse katıldığım her programda yazmaya hevesli gençlerin sorduğu yahut soramadığı şeyler Nurettin ağabeyin şair ve yazarlara yönelttiği sorular. Kitap bu yönüyle yazmaya hevesli gençlerin müracaat edebileceği, kendilerine yol ve yön tayin edebileceği samimi bir kaynak niteliği taşıyor. Akademik soğukluktan uzak, dergi yapaylığından azade, tamamen gönül emeği bir kitap Yazmak ve Yaşamak. Nurettin Durman, kitabın “sunu” bölümünde çalışmasının bir belge niteliği taşıdığını belirtiyor ve amacının “sürükleyici bir hikaye” yahut “güzel bir deneme” havasında bir kitap oluşturmak olduğunu dile getiriyor.

Yazarların çocukluk dönemlerine, yazmaya nasıl ve nerede başladıklarına, kendilerini yazmaya teşvik eden isimlere, okuduklarıilkkitap, şiir, hikaye ve dergiye, yayımlanan ilk ürün ardından hissettikleri duygulara ve yazı çabalarına dair benzer soruların yer aldığı kitap esasında kapsamlı bir soruşturma dosyası havasında. Her yazarın birer küçük fotoğrafı ve kısa biyografisinin ardından kitapta Nurettin Durman’ın sorularına yazarların, şairlerin verdikleri cevaplar yer alıyor. Kitapta sorulara cevap veren en yaşlı yazarı 1963 doğumlu Süleyman Çelik ağabey, en genç yazarı ise 1991 doğumlu Aykut Nasip Kelebek kardeşimiz. Kitap, en azından genç arkadaşları biraz daha yakından tanıma fırsatı vermesi bakımından da önem taşıyor.

Seksen kuşağının sınırları çizildi, iki bin kuşağı ise teknolojinin kendilerine bahşettiği ortamları da kullanarak gençliğin de verdiği zindelikle kendi seslerini duyurabilme çabası içerisinde. Doksanlı yıllarda yazmaya başlayan bizim kuşak için esasında çok şey ifade ediyor bu kitap. Elbette tümü için geçerli bir genelleme değil ancak ağabeylerimizin ağabeylik etmek yerine kendi adlarını sağlama alma ve mürit toplama endişesi, gençlerin yapmacık, aceleci ve kendinden emin pervasız halleri arasına sıkışmış talihsiz bir dönem esasında doksan kuşağı. Nurettin ağabeyin sorduğu sorulara verilen cevaplar ise edebiyatımızda henüz sınırları çizilememiş bu üç dönemin taslağını oluşturmaya da yardımcı bir görünüm arz ediyor.

Nurettin Durman’ın kitabın önsözünde de belirtttiği üzere çalışma Türkiye Çocukluk Tarihi niteliği de taşıyor edebiyatçıların sorulara verdikleri cevaplar dikkate alındığında.

Belki de ezelden beri edebiyat camiamızda var olan bir sıkıntı; çeteleşme, gruplaşma, hizipleşme emareleri… Nurettin Ağabey bazı yazar ve şairlerin kendisine yöneltilen soruları cevaplamak istemediklerini de belirtiyor kitabın önsözünde.  Sanırım az evvel söylediğim sıkıntı ile ilgili bir tavır bu.  “Aşinâya aşinâ, bîgâneye bîgâne olmak” düsturu, en çok bizim camia için geçerli bir hakikat.

Az Kitap yayıncılık tarafından basılan kitap kapak ve sayfa mizanpajı ile de son dönemde alışık olmadığımız bir ciddiyet ve sadelik taşıyor. 1960-70 yılları arasında basılmış kitapların artık klasikleşen albenisi hakim kitabın duruşuna.

Hülasa, Yazmak ve Yaşamak bilhassa yazmaya hevesli genç öğrenciler için keşfedilmeyi bekleyen kıymetli bir çalışma.

 

 

 

YAZMAK VE YAŞAMAK

Çocukluk, İlk Gençlik, Yazmak ve Yazar Olmak Üzerine Söyleşiler

Nurettin Durman, Az Kitap, 2016.

sivas postası, mayıs 2016


9 Temmuz 2020 Perşembe

hüseyin kaya ile sühan ve sivas'a dair

Konuşturan: Osman Çelik Sivas Postası Gazetesi, Ekim, 2009

1-     Hüseyin Bey elbette sizi tanıyan çoktur ama biz sizi tanımayanlar için soralım hayat hikâyenizi?

 

 Sivaslıyım ve 1975 doğumluyum. En uzunu birkaç ay süren kısa ayrılıklar dışında hep Sivas’ta yaşadım. Önceki yıllarda Sühan ve Rûzigâr namdar iki dergi tecrübesi yaşadım. Ayrıca başka illerde yayımlanan bazı edebiyat dergilerine de yayıncılık anlamında yardımcı oldum, olmaya devam ediyorum. 1996 yılında yayımlanan bir şiir kitabım var. Kırağı, İnsan Saati, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, Süveyda, Az, Semerkand, Dergâh, Dize, Sühan, Rûzigâr, Yitik Düşler gibi dergilerde çalışmalarımı yayımladım. Edebiyat öğretmeniyim.

 

2-     “Dergi çıkarıp, onu yaşatmak için uğraşan bir insanın ya deli, ya da hayalperest olması lazım” derdi bir yazar dostum. Siz bunlardan hangi kategoriye giriyorsunuz?

 

 İki kategoriye de girdiğimi düşünmüyorum. Bu hayata bakış tarzımızla alakalı biraz. Derdi, dergi olan insanlar deli, hayalperest de bir gün nasıl olsa bırakıp gidecekleri eşyaların mekânların peşinden koşan ömür tüketen insanlar pek mi akıllı?

 

3-     “Günler zamanın koynuna indi” ve “Sühan” ile tanıştı bir cümle insan. Ama ne tanışma. Alışık olmadığımız bir yürüyüş vardı Sühan’da. Geçmiş zamanlardan gelen bir “ukte” gibi, sarıp sarmaladı nicelerini. Edebiyatın dik duruş bildirisiydi sanki. İnsanlara, ilk başta ne söylemek için, yazı cephesine yöneldiniz?

 

 Sühan aslında baştan beri birilerine bir şeyler söyleme, anlatma endişesinden ziyade, bizim yazı ile hayata tutunabilme ve gündelik hayatta yitmeme endişemizden vücut buldu. Yani merkeze şahsi kaygılarımızı ve samimiyetimizi koyduk, sanat ve edebiyat ikinci planda idi. Yeterli donanımımız olsaydı dergi çıkarmak yerine film çekmeyi de düşünebilirdik. Bu yüzden ilk sayılar hep “biz” i anlatmakla ve “biz”e benzeyen insanlara ulaşabilmek çabasıyla geride kaldı. Kaç kişi olduğumuzu, nerede olduğumuzu ve neler yapabileceğimizi görebilecek aşamaya geldiğimizde özel sayılara yöneldik.

Hülasa niyetimiz insanlara bir şeyler söylemek değil, dil yordamıyla var olabilmek çabasıydı.

 

4-     İlginç bir durumdu, “dede, yenge…” gibi sıra dışı yaklaşımları ele almanız. Nasıl olgunlaştı bunlar? Eğer Sühan Yaşasaydı –ki yaşayamaz, bizim memleketimizde, mutlaka yürüyen tekerin önüne taş koyarlar- daha hangi özel dosyaları ele alacaktınız?

 

 Her sayının konusu birkaç sayı önceden kendiliğinden beliriyordu. Özel sayılara başladıktan bir zaman sonra adeta dünyaya özel sayılar gözlüğü ile bakmaya başladım. Arkadaşlar da benim gibi düşünüyor, yaşıyordu. Aklımıza gelen konuları not alıyor, yazarlarımızın bir kısmı ile görüşüyor çoğunluğu uygundur dedikten sonra özel sayı konusunu ilan ediyorduk.

Yenge sayısını dengelemesi için bir Herif ya da Bizim Adam sayısını çok düşündüm. Hatta Fadime Özkan Hanım, o sayının editörü olacaktı ve bazı girişimlerde bulundu ancak bir zaman sonra kendisi gazete değiştirdi ve daha yoğun bir çalışma ortamına girdi Sühan da artık ağır usul yolun sonuna yaklaşmıştı o sayımız öylece kaldı. Oysa üç beş yazı gelmiş pek çok yazarımızın eşi de bu sayıda yazmayı kabul etmişti.

Herif ya da Bizim Adam sayısının haricinde bir de Baba sayısı yapabilmeyi de arzu ederdim. Hatta bu konuyu ilan da etmiştik sayılarımızdan birinde ancak nasip olmadı hazırlayabilmek. Yine bu sayımız için yazı gönderen üç beş isme de borçlu kaldık sanırım.

Pek çok özel sayı konumuz daha vardı kendi aramızda konuştuğumuz ya da bir kenara not aldığım. Kim bilir belki bir gün başka bir dergiye nasip olur bu konular.

 

 5-Şehrimiz ve Şehrimiz yazarı, çizeri, düşünürü omuz verdi mi yükünüze?

 

Şehrimiz yazarı, çizeri ve düşünürü omuz verdi dergimize sağ olsunlar. Başta Ahmet Turan hocamız olmak üzre neredeyse eli kalem tutan tüm büyüklerimiz yardımlarını esirgemediler. Sağ olsunlar. Şehrimizin verdiği omuz hususunda tereddütlerim var tabii. Biliyorsunuz şehrimiz omuz vermek kadar omuz vurmakta da yeteneklidir. En azından omuz veren olmadıysa da omuz vurmaya cesaret eden de olmadı. Şehrimiz de sağ olsun.

 

5-     “Çekil Gideyim Hayat”. Nereye mutlak yolculuk özlemi. Simurg Anka’yı arayan kuşlar misali, ne zaman sonlanacağını sanıyorsunuz arayışlarınızın?

 

Başta da söylediğim gibi yazmak hayattan ayrı ve uzak bir uğraş değil. Hepimiz yaşadığımız, yaşatıldığımız sürece her yenilenen dünyanın içinden her an yenilenerek geçiyoruz. Her sabah yeni günün acemisi olarak açıyoruz gözlerimizi dünyaya. Hal böyle iken bir şeylerin bitmesi, durması, nihayete ermesi mümkün görünmüyor pek.

 

6-     Biraz köşenize çekilmiş durumdasınız sanırım. Yoksa siz de “Sivas’ta yaşayıp da Sivas’ı terk edenlerden” misiniz?

 

Baştan beri köşemden hiç ayrılmadım zaten ancak bazen dergi beraberinde bir hareketlilik de getirmek zorundaydı o dönemde. Sürekli birileriyle irtibat içinde olmak gerekiyordu ve öyle de oldu. Şimdi dergi bitti yine köşemdeyim. Bu yazıdan uzak kaldığım anlamına gelmemeli elbette. Her dergide yazmak yerine yazılarımı bir dergide, şiirlerimi de başka bir dergide yayımlıyorum. Okuma ve yazma hususunda, dergisiz geride bıraktığım bir yılın, dergi ile geride bıraktığım beş yıldan daha bereketli geçtiğini fark ettim geçenlerde. 

Birileri Sivas’ı mı terk ediyor yoksa Sivas birilerini mi terk ediyor bilemem lakin kıyıda her zaman selamet vardır diye düşünüyorum ve şehrin kenarından yürüyorum. Meydan orada kalsın.

 

7-     Genellikle dergiler kapanırken hep bir geri dönüş ümidi ile veda ederler okurlarına ancak Sühan gemileri yaktığını ilan etmişti son sayısında. Adı Sühan olmasa da ilerde başka bir dergi çıkarmayı düşünüyor musunuz ve ne gibi çalışmalarla meşgulsünüz son zamanlarda?

 

Sühan kapılarını ebediyen kapadı ve kapanmış dergiler cennetine gitti. Öyle olması gerekiyordu. Adı dergi olmasa da yeni projeler elbette demlenmekte zihnimde. Bir yandan da uygun vakit ve zemin bekliyorum elbet. Şimdilerde, 2010 yılının baharında kitaplaştırmayı düşündüğüm düzyazılar yazmaktayım. Şiir; her daim yanımda zaten.