virgül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
virgül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2022 Salı

üşümek

Eşiğimize erken düşmüş yorgun sonbaharın aydınlığında, yazdan kalma bir dalgınlıkla araladığımızda bir anda kapıyı veya sabahın bereketini davet etmek için açtığımızda pencereyi yahut bir ikindiüstü tutulduğumuzda ansızın rüzgara, yağmura bir ürperiş, bir titreyiş sarar kalbimizden başlayarak bütün bedenimizi. O anda silinir  çoğu zaman tebessümü hayatın, ayak seslerini de yanına alarak uzaklaşır içimizdeki kalabalık. Orada öylece kalıveririz çaresizliğin ve aczin kıyısında. Aldığımız her nefes eriyecek de olsa buzdan kalelerini kurmaya başlar ruhumuzdaki yalnızlık ülkesine. Üşümek, gelir ve ölümü hatırlatan soğuk kollarıyla önce sarar bedenimizi sonra ilerler damarlarımızda cam kırıkları gibi.

Üşümek, birdenbire hem dört yanımızdan hem içimizden yeşererek bizi kuşatan bir sarmaşıktır bağlar ayaklarımızı, yollarımızı, işgal eder savunmaya hazırlıksız yakalanmış topraklarımızı. Üşüdüm, der bırakırız dünyayı bir adım gerimizde. Üşüdüm, der bembeyaz durgun bir âleme düşeriz yalnız ve sessiz.

Bazen dışımızdan içimize doğru sarar bizi üşümek hissi bazen içimizden dışımıza doğru. Yutkunmak isteriz, yutkunamayız; konuşmak isteriz kelimeler donar dudaklarımızda. Nerede, ne zaman tutarsa tutsun bizi üşümek; çağrılmadan, haber vermeden gelir daima. Üşümenin soğuk parmakları dokunduğunda parmaklarımıza telaşlı bir seyircisi oluruz kendi ürperişimizin, titreyişlerimizin. Kimi gelir ve geçer üşümelerimizin kimi yoldaş olur kalbimize, ruhumuza. Üşümek; ayrı ayrı, renk renk. Dünya, bitip tükenmek bilmeyen üşümelerin yurdu. 

İçimizden, yanımızdan ayrılan herkes, her şey çoğu zaman telafisiz bir üşümeyi bırakarak bize, gider gittiği diyara. Gözlerimiz üşür beklemekten bir meçhulü, kulaklarımız soğuktan olduğu kadar sessizlikten de üşür bazen. Dizlerimiz, ayaklarımız üşür meçhule giden yolları arşınlamaktan. Yürüyünce, mekan değiştirince, sıcak bir sobanın dizinin dibine koşunca, üzerimizi sıkı örtünce, bir bardak çay içince yerini tatlı bir yorgunluğa bırakan üşümelerin yanında bir de büyük üşümeler vardır kapasak da pencereleri, kapıları bir şekilde gelip otağını kuran ve konakladığı yeri mesken tutan.

Elimizi tutan babamızın sıcacık eli bırakmak zorunda kaldığında elimizi, annemizin dizinden kalkmak zorunda kaldığında başımız veya duldasından uzağına düştüğümüzde yakın bulduğumuz kalbin, üşümenin her rengi soğuk bir desene dönüşür içimizdeki aynada. Üşümek, terk edilmektir tek başına hayatın ortasına.

Mevsim ne olursa olsun üşüye üşüye büyürüz, üşüye üşüye yaş alırız yeryüzünde.  Öylesine dilimize düşen bir türkünün de üşüttüğü olur bizi öylesine karşımıza çıkan bir şiirin de.

Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız
Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız
(Turgut Uyar)

Sevincin rengi ansızın kaçıp da saklandığında Kafdağı'nın ardına, beklenmedik bir veda sahnesinin ortasında bulduğumuzda kendimizi, avuçlarımızı kanatan cam parçalarının elmas olmadığını öğrendiğimizde, acılarla dolu renksiz bir hayata uyandığımızda bir güzel rüyanın en güzel yerinden ve içimizi ısıtan sesler silindiğinde içimizden, buz tutar bakışlarımız, üşürüz. Efsununu yitirdiğinde bütün sözler ve tebessümler, kuşların sesi kesildiğinde ve sararıp solduğunda ümitlerle büyüttüğümüz bütün çiçekler, bir kötü haber aldığımızda ansızın, sarıya döndüğünde bahçemizdeki ağaçlar, savrulur yangınlara uzattığımız ellerimiz, üşürüz.

Mevsimlerin, zamanın atıyla dalsa da sokaklarına şehirlerin, rüzgarların kanatlarında dağlarına tırmansa da köylerin, üşümek hep zamansız ve mekansız bir zelzeledir sarsan ruhumuzu. Biz her ne kadar onu kışın kardeşi, rüzgarın, ayazın dostu, yoksulluğun nişanesi bilsek de yoktur üşümenin dostu, kimsesi. Üşüyenler kadar yalnızdır üşümenin de kendisi.

Üşümek; dışında kalmaktır bütün şehirlerin, kasabaların, köylerin, evimizin ve odamızın. Üşümek; ötesine savrulmaktır ümitlerimizin, hayallerimizin; ansızın yabancısı olmaktır yaşamanın. Yoksulluğun ve yoksunluğun bazen de hastalığın, yaranın ruhumuzda büyüyen dikenidir üşümek. Üşümemek için kurarız yuvamızı, evimizi, köylerimizi, kentlerimizi. Üşümemek için çalışır, çabalar, terleriz ucu görünmeyen yokuşlarda. Çocuklar üşümesin diye anneler, babalar ömrünü yorgan eder onların ömrüne. Üşümekten korkuyoruz çünkü o, verdiği her şeyi tekrar isteyişi hayatın, terk edişi bizi dünyanın, açlık kadar büyük terbiyecisi insanlığın. Üşümekten korkuyoruz çünkü o, ayrılık kadar ölümün de hatırlatıcısı.

Üşümek bir yabancının soğuk elleriyle dokunmasıdır ruhumuza en tenha ve hazırlıksız vakitte. Üşümek bir rüzgar, yalnızlık ve çaresizlik kuşlarının kanatlarından yüzümüze savrulan. Üşümek, ayrı düşmelerin uğuldayan ormanında kaybolmak; sessizliğin içimizde sürekli büyüyen çığlığı. Üşümek, her geçen gün renkleri silinen hayatın kalbimize düşürdüğü ağıt, yaprağını yüzümüze döken yalnız ağacın suskun şiiri. Üşümek, göze almaktır yaşamayı.

Üşümekten, üşümelerden nasibini alan yalnızca bizler değildir şüphesiz. Her şey üşür, ya soğuktan ya düştüğünde uzağına kendisinin. Üşüdüğünden titrer gökyüzünde yıldızlar, üşür yeryüzünde libasını rüzgara kaptırmış ağaçlar. Üşür parklarda, saksılarda uzak iklimlerin misafiri çiçekler. Dağ üşür yankılandığında bir mazlumun feryadı sinesinde, taş üşür rastladığında taşlaşmış bir kalbe. Dağda kurt, yuvada kuş üşür. Irmaklar akar, denizler dalgalanır üşümemek için. En sıcak evler, odalar üşür uğurladığında sahibini başka diyara. Sevgiler, hasretler, sevinçler de üşür ne kadar hazır olsalar da kışa, ayaza. Her şey üşür; kitaplar, defterler, sayfalar, cümleler, yanlış manaları sırtında taşımaktan yorulan kelimeler ve yerini yadırgayan noktalar, virgüller de.
Kış gelir, virgül üşür
(Ülkü Tamer)

Hayata değil, üşüten rüyalara uyanıyorsun her sabah açtığında gözlerini. Ellerine baktığında bir yabancının ellerini görüyorsun, aynaya baktığında başka başka insanların yüzlerini. Beklediğin kelimeler yorgun kelebekler gibi uzak baharlardan kopup dönmüyor hazan görmüş bahçene. Kim baksa gözlerine üşüyor, üşüyorsun. Üşüyor sesini duyan serçeler. Kim seslense adınla bir ürperti sarıyor içini. Alıp da verdiğin her nefes, derin bir iç çekiş gibi. Havada donuyor âhın yükselemeden göğe. Üşümesin diye dualara sarıyorsun kalbini bilmediğin nakışlarla örülmüş. Üşümesin diye kalan günleri ömrünün, çıkmıyorsun içinden sokağına hayatın. Yaslandığın her duvar üşütüyor sırtını ve dokunan her el titretiyor ellerini. Yalnızlığın, yoksunluğun, bitmeyen bir buz çölünün ortasında yaşamak zorunda kaldığın küçük kıssanı hiçliğe taşıyorsun ve geçsin diye üşümen toprağı düşlüyorsun.

ocak 2022