ı
bu
ten sunak mı suna
bu
aşkın korkusuna
hüznü
azık mı verdin
kalbinin
yolcusuna
sen
benim kalbimi bilmezsin suna
doktorlar
hiç bilmez
babam
da
bilmezsin
hangi nehrin içime dolduğunu
deli
taylar misali koşarken gözlerinde
aslında
zavallı bir bakarkör olduğumu
sen
benim kalbimi bilmezsin suna
ağrımadan
geçemedim ben bu hayatı
geçemedim
özenmeden kuşlara ceylanlara
bilseydim
içimde bu atıldığım kuyuya
bilseydim
kervanların uğramayacağını
bağlanırdım
bir yakub’un ak düşmüş saçlarına
sen
mağrur esirleri bilmezsin suna
hayatı
bir yük gibi boşanarak sırtından
içindeki
en yüksek dağa kaçanları da
bilmezsin
bu ağzımı kan eden ilahiyi
içimden
katar katar geçen intiharlara
her
akşam ninni diye söylediğimi
çekilirken
sessizce kalbimin doğusuna
doğrudur
yıldızlara bakarak ağladığım
ruhumu
çok uzakta bir deniz kıyısında
gözlerinden
yaralı ak bir gemi sandığım
doğrudur
güneşsiz ateşsiz ısınarak
yağmursuz
ıslandığım
yine
de yürürüm
çölümü
ve yolumu taşıyarak içimde
bu
hayatı acıyı mil çekip gözlerime
yine
de yürürüm
gün
gelir göğümde sessiz bir yıldız gibi
kalbimin
çamuruna yeniden bürünürüm
ki
benim kalbimi bilmezsin suna
suna
bu yol bu hüzün
yakar
kül etmez közün
vuslat
da firkat olur
düşer
aynama yüzün
ıı
senden
sonra içimde tek hüzün kaldı suna
her
şey geçti masaldı her şey masaldı suna
daha
yaşamak deme sevmek sevilmek deme
ne’m
kaldı bağlayacak yüzündeki perçeme
bir
bulut gibi sessiz gittin ve kaldı kalan
şimdi
nasıl sunulur söyle sana adanan
ya
döndür geri gelsin döndür gelsin gideni
ya
da sen gel ağula aşk bildiğinle beni
sen
gittiğinden beri bitmez güzdeyim suna
dökülsün
yapraklarım ben o sözdeyim suna