Yaz gelirdi, sobalar kaldırılırdı evlerden, sınıflardan. Yaz gelirdi, ayakkabılarımızdaki çamur, çoraplarımızdaki ıslaklık, sırtımızdaki eski gocuklar kaybolurdu birer birer. Yaz gelirdi ve okul önlerine dondurma niyetine renkli, şekerli buz parçaları satan amcalar gelirdi. Yaz gelirdi; kaymadan, düşmeden yürüyebilir, beyaz yakalıkların düğmesini açarak oynayabilirdik okul bahçesinde ve kavrulduğumuzda sıcaktan, suyu şişelerden değil musluklardan içerdik kana kana. Yaz gelirdi, biraz daha soldurmaya siyah önlüklerimizin rengini.
Ardından yaz tatili gelirdi karnelerin beyaz kanatlarında. Karneler dağıtılır ve hayat birdenbire değişirdi hepimiz için. Kimilerinin çantasına saklayarak kimilerinin elinde sallayarak evine götürdüğü karnelerde öğretmenin dolma kalemle yazdığı her not, her kelime okunurdu tekrar tekrar ve ardından kaldırılırdı sandıklara, dolaplara, çekmecelere bir mektup, bir anı niyetine bu belge. Yaz tatili, derlerdi; yaz tatilinde yaptıklarınızı anlatan bir kompozisyon yazın, derlerdi. Yaz’ı bilirdik ama tatilin ne olduğunu sorana hepimiz başka başka şeyler anlatırdık.
Kimilerimiz için yaz tatili; mahalle pazarlarında poşet satmak, boş arabacılık yapmaktı. Bazılarımız için simit satmak, bazılarımız için şehrin işlek caddesinde ayakkabı boyamaktı. Kimilerimiz için köyde buğday tarlalarında ya da kuzularla geçecek üç ay demekti yaz tatili. Biraz şanslı olanlarımız, şehir dışındaki akrabalarına giderdi birkaç haftalığına. Kimilerimiz için yaz tatili, mahalle camisinde yaz boyu Kur’an kursuna devam etmekti. Çantalar bir mevsimliğine inerdi sırtımızdan, ne test bilirdik ne dershane ne de özel ders. Okulun; sınırların ardında bir ülkeye dönüştüğü, her şeye verilen birkaç aylık molanın adıydı yaz tatili. Yeniden eylül ayı gelip de okullar açıldığında ellerimizdeki nasır, yüzümüzdeki güneş yanığı, içine sığmakta zorlandığımız rengi soluk siyah önlüktü biraz da yaz tatili.
Yaz boyu okulu, dersleri unutmamız ve bir sonraki senenin derslerine hazırlıklı olmamız için bize sunulan tek seçenek vardı: tatil kitabı. Yıl sonu yaklaşıp artık karne, not işleri tamamlandığında örnek tatil kitaplarının yüzünü görmeye başlardık. Öğretmenler bu kitapları tavsiye eder, fiyatını ailelerimize bildirmemizi isterdi. Birkaç gün sonra ise bazı arkadaşlarımızın masasından, çantasından göz kırpmaya başlardı tatil kitapları. Ders kitabına, ansiklopedilere dahi masraf edilmeyen o yıllarda tatilin ne olduğunu bilmesek de tatil kitabının ne olduğunu bilirdik. Yalnızca öğretmenler önermezdi elbette bu kitapları. Okulların kapanmasına yakın kırtasiyelerin, kitapçıların vitrinlerine de kocaman harflerle yazılırdı: Tatil Kitabı Gelmiştir.
Ders kitaplarına benzemezdi tatil kitapları; sınıf kitaplığının köşesinde mahzun bekleyen, kapağı kaybolmuş, sayfaları bantla tamir görmüş, hatta iple hoyratça dikilmiş hikaye kitaplarına da. Ebatı farklı olurdu onların; cildi, kağıdı hatta kokusu da. Ağabeyden, abladan, komşu çocuğundan miras kalmış, bir sene de bizim çantamızda yıpranmış, kenarları kıvrılmış ders kitaplarının yanında; kapağını açarken dahi heyecanlandığımız, belki merak ettiğimiz belki imrendiğimiz başka bir dünya vardı o kitaplarda. Her sayfa, başka bir âleme açılan kapı gibiydi; her resim dakikalarca kendimizi seyirden alamadığımız bir çizgi film. Bir fantastik eser, bilimkurgu kitabı, bir define haritası kadar gizemli gelirdi bizlere tatil kitaplarının dışı da içi de. Bu kitaplarda resmedilen insanlara, orada sunulan hayat tarzına öylesine uzaktı ki yaşadığımız dünya... Mesela köy resimleri olurdu metinlerin arasında, benzemezdi köyümüze; dede resimleri olurdu, benzemezdi dedelerimize. Hatta manzarayı tamamlamak için öylesine resme yerleştirilmiş kuşlar, kediler, ağaçlar bile benzemezdi bizim kuşlara, kedilere, ağaçlara. Bisiklet, uçurtma, olta resimleri... Dedesiyle balık tutan; saçları uzun, pantolonu kısa, yanakları al al, mutluluğu yüzünden okunan çocuklar… Çiçekler ve ağaçlarla dolu kocaman bir bahçede, yere serilmiş rengarenk örtüler üzerinde, başlarında çiçeklerden yapılmış taçlarla kahvaltı yapan çocuklar... Ailesiyle hayvanat bahçesini gezen yahut lunaparka giden; mutluluğu ve heyecanı yüzlerinden okunan çocuklar... Kendisine ait odada, arkadaşlarıyla oyun oynayan veya sırt üstü uzanıp kitap okuyan çocuklar... Deniz kenarında kumdan kaleler yapan, ormanda çadır kuran, kamp yapan çocuklar... Yaz, vardı; tatili ise herkes için başkaydı. En çok bu gerçeği fısıldardı tatil kitapları küçücük kalbimize.
Bizim köyümüzün, köyümüzdeki derenin, bostanın, pınarın, kuzuların, ineklerin resmi yer almazdı ne tatil kitaplarında ne başka kitaplarda. Toz toprak içinde ayakkabılarla tarladan dönen büyüklerimizin yüzündeki kederli tebessümün, yorgunluktan sedir kenarında uyuyan çocukların, süt sağan teyzelerin, kilim dokuyan annelerin resmi yer almazdı tatil kitaplarında. Yaz boyu küçücük elleri ile ayakkabı boyayan, pazarlarda çalışan, limonata veya simit satan, Kur'an kursuna giden çocukların, çocukluğumuzun resmi siyah beyazdı ve yalnızca kalbimizin sayfalarındaydı. Tatil kitabı, tatili olanların kitabıydı galiba.
Onca cazibesine, onca etkileyiciliğine rağmen mevsimlik çiçekler gibiydi bu kitaplar. Üç ay balkonları, bahçeleri süsleyen ardından sararıp kuruyan ve toprağa karışan mevsimlik çiçekler gibi. Sonbahar başlar başlamaz boynunu büken çiçekler gibi. Okullar kapanmadan önceki son hafta açan; rengiyle, kokusuyla bizi mest eden ve okullar açıldıktan sonraki ilk hafta yaprakları dökülen narin bir çiçek... Ders kitapları gibi ciltlenmez, etiket yapıştırılmaz; kardeşe, komşu çocuğuna miras da bırakılmazdı.
Yaz veda eder, güz gelirdi, durgun bir sarıya boyayarak her şeyi. Güz gelirdi; yağmurun sesine, çiğ tanelerinin nefesine tutunarak ve kurulurdu usul usul sobalar önce sofalara sonra büyük odalara. Güz gelirdi ve yeniden cıvıltıya, toza dumana boğulurdu okul bahçeleri. Güz gelirdi, okul önlerine küçücük arabalarda satılan tespih taneleri gibi dizilmiş alıçlar, tane işi satılan sarı ayvalar, ters çevrilmiş bir meyve kasası üzerinde kalem gibi dizilmiş meyan kökleri de gelirdi. Güz gelirdi ve dönerdik okula üç numaraya vurulmuş yahut baba makasından geçmiş saçlarla. Biz bir önceki seneden yarım kalmış bir defter ve eski bir kalemle dönerdik okula, bazı arkadaşlarımız tatil kitaplarıyla dönerdi. Güz gelirdi, kapanırdı tatil kitabının son sayfası.