neslihan yancı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
neslihan yancı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2020 Perşembe

edebiyat öğretmeni, yazar hüseyin kaya ile röportaj


konuşturan: neslihan yancı

 

-Merhaba Hocam, öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?

1975 doğumluyum. Sivaslıyım. 1993 yılından beri çeşitli dergilerde yazıyorum. Üniversite yıllarımızda Rûzigâr ve iki binli yıllarda Sühan isimli edebiyat dergilerini yayımladık arkadaşlarla. Yayımlanmış dört kitabım var. Edebiyat öğretmeniyim aynı zamanda. On beş yıldır, mezunu olduğum Halil Rıfat Paşa Anadolu lisesinde çalışıyorum.

-Küçüklükten itibaren hayaliniz ne olmuştu? Okul hayatınızı anlatır mısınız?

Çocuklukta kurulan hayaller çoğunlukla büyüklerin izlerini taşıyor. Bir dönem subay olmak istemiştim, bir dönem pilot… Liseden itibaren edebiyat öğretmeni ve yazar, şair olma hevesine kapıldım. Elbette edebiyat öğretmenlerimin etkisi büyük bu hevese kapılmamda.

Okurken, yazarken galiba bir yandan mesleğime doğru ilerliyordum o yıllarda. Lise son sınıfta artık tek temennim vardı, o da edebiyat öğretmeni olmak. Üstelik “yazan” bir edebiyat öğretmeni olmak.

-Hedefinize ulaşırken çektiğiniz zorluklar neler olmuştur?

Her alanda, her meslekte karşılaşılan sıkıntılar aslında. İmkânsızlıklar, dar çevreler… En büyük sıkıntım galiba dost ve arkadaş çevresi edinmekti. Arkadaşım çoktu ama okuyup yazan arkadaşlar değildi hiçbiri. Bu ihtiyacımı öğretmenlerimle giderdim. Öğretmenlerimin bir kısmı aynı zamanda arkadaşımdı. Yaz tatiline, şubat tatiline gittiği şehirlerden bana yeni kitaplar getiren öğretmenlerim vardı. Çarşıda çay içmeye çağıran, kitaplığını benimle paylaşan öğretmenlerim…

Üniversiteye başladığımda, fakülteye benimle aynı endişelerle gelen arkadaşlarım oldu. Fakültede de yeni hocalarımın teveccühü, teşviki sayesinde yazmaya şevkim arttı.

Sivas’ta yaşamak belki yazan, okuyan biri için o yıllarda sıkıntı olarak değerlendirilebilir. Düzenlenen kültürel etkinlikler sınırlı, kitapçılar sınırlı… Belki İstanbul’da olsam elini öpüp, sohbetini dinleyebileceğim yazarların, şairlerin kitaplarına bile ulaşamıyorum bazen, durum öyle vahim yani…

-Sevdiğiniz mesleği mi yapmaktasınız başka bir meslek düşündünüz mü?

Evet, az evvel de dedim ya… Klasik söylemle yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum. Yine şiir, deneme yazar, kendime kitaplardan bir dünya kurardım.

Öğretmenlik dışında ne yapabilirdim, diye düşündüğüm vakitler de var elbet. Mesela matbaacılık yapabileceğim bir meslek gibi görünüyor bana. Kitapçılık da öyle… Belki size tuhaf gelecek ama çiftçilik, hayvancılık, marangozluk hoşuma giden işler.

-Başarıya ulaşmak için ne yapmamız gereklidir?

Sabır ve dua kâfi lakin burada ben “başarı” kelimesine takıldım. Başarı nedir ki hiçbir şeyin yerli yerinde kalmadığı bir dünyada? Tek başarı, insan olarak geldiğimiz dünyada insan olarak yaşamak ve geldiğimiz gibi dönmek olsa gerek.

-Bana ve benim gibi bu yola çıkmış gençlere tavsiyelerde bulunur musunuz?

Elbette. Her ortamda, sürekli önünüze sürülen yazarlara ve eserlere daima bir şüphe taşıyın. Okumaya klasiklerden başlayın. Zamanın süzgecinden günümüze kadar gelebilmiş Doğu ve Batı klasiklerini ciddiye alın. Çok okuyun, çok yazın ama az yayımlayın. Benzemeye çalıştığınız büyük şairler yazarlar olsun ama taklit etmeyin, edebiyat dünyasındaki yerlerine, seslerine imrenin, özenin… Edepsiz edebiyat olmaz, edip de olmaz. Yazarken ve okurken edep hassasiyetini koruyun.

Dünyada yeterince çirkinlik var. Çirkinlikleri anlatmak yerine güzellikleri anlatmaya yönelin. Çirkinlikler zamanla geçer, değişir, unutulur ama güzellikler bakidir.

Yazarken kendinizi sıkmayın. Yazmak zor bir eylem. Canınızdan can, ruhunuzdan ruh katmadığınız her cümle bir çeşit yalancılıktır. Kur’an’da olumsuz özellikleri çizilen şairleri ve özelliklerini daima kalbinizde tutun ki onlara benzemeyesiniz.

Henüz adım atmadığınız basamağı anlatmaya uğraşmak yerine üzerinde durduğunuz, geride bıraktığınız basamağı anlatmaya çalışın.

-Yazı yazarken hissettiğiniz duygular nelerdir?

Dünyada iken yazmaya başlarım ama yazının bir yerlerinde mutlaka dünya ile irtibatımı keserim. Bu trans hali değil ama o an yazdığım şeyler dışında her şey değerini yitirir dünyada. Yazı bittikten sonra hem bir yorgunluk hem kısa bir sevinç kalır geride. Her yazı öncesi ise bir gerginlik, daralma hissi…

-Türkiye’deki edebiyatı nerede görüyorsunuz?

Git gide laçkalaşan, cıvıyan, kirlenen bir yöne doğru ilerliyor. Samimiyet ve iyi niyet uzaklaşıyor Türk edebiyatından. Genelleme yapmak istemem lakin mimarimiz, müziğimiz nerede ise edebiyatımız da işte orada. Görebildiniz mi manzarayı siz de.

-Edebiyat sizin için ne ifade ediyor?

Dünyaya ve hayata anlam verme çabası.

-Yazar olmanızda sizi destekleyen kişi kimdir?

Lise edebiyat hocam, Gönül Çubukçu, Mehmet Konukçu, üniversite hocalarım Nazım Hikmet Polat, Bekir Oğuz Başaran. Sonraki yıllarda arkadaşlarım, ailem.

-Yazarlığın size kattığı maneviyatlar nelerdir?

Sözün, kelimelerin kutsal olduğuna iman ettim. En büyük katkısı bu.

-‘’Siyah-beyaz vardır, gri yoktur.’’ Düşüncesine katılıyor musunuz?

Elbette. Gri, siyahı da beyazı da değersizleştirir. Kendisi yoktur aslında varlığını ödünç aldığı beyaz ve siyaha borçludur.

-Yazarlığa merakınız kaç yaşlarda başladı?

Bunu cevapladık sanırım.

-‘’Hüseyin Kaya’yı üç kelimeyle anlatır mısınız?

Tembel, yorgun, bıkkın.

 

kaynak: https://gencyasa.wordpress.com

10 Mayıs, 2016

Mehmet Gökhan Ay Anadolu Lisesi

Edebiyat Kulübü