konuşturan:
neslihan yancı
-Merhaba
Hocam, öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
1975
doğumluyum. Sivaslıyım. 1993 yılından beri çeşitli dergilerde yazıyorum.
Üniversite yıllarımızda Rûzigâr ve iki binli yıllarda Sühan isimli edebiyat
dergilerini yayımladık arkadaşlarla. Yayımlanmış dört kitabım var. Edebiyat
öğretmeniyim aynı zamanda. On beş yıldır, mezunu olduğum Halil Rıfat Paşa
Anadolu lisesinde çalışıyorum.
-Küçüklükten
itibaren hayaliniz ne olmuştu? Okul hayatınızı anlatır mısınız?
Çocuklukta
kurulan hayaller çoğunlukla büyüklerin izlerini taşıyor. Bir dönem subay olmak
istemiştim, bir dönem pilot… Liseden itibaren edebiyat öğretmeni ve yazar, şair
olma hevesine kapıldım. Elbette edebiyat öğretmenlerimin etkisi büyük bu hevese
kapılmamda.
Okurken,
yazarken galiba bir yandan mesleğime doğru ilerliyordum o yıllarda. Lise son
sınıfta artık tek temennim vardı, o da edebiyat öğretmeni olmak. Üstelik
“yazan” bir edebiyat öğretmeni olmak.
-Hedefinize
ulaşırken çektiğiniz zorluklar neler olmuştur?
Her
alanda, her meslekte karşılaşılan sıkıntılar aslında. İmkânsızlıklar, dar
çevreler… En büyük sıkıntım galiba dost ve arkadaş çevresi edinmekti. Arkadaşım
çoktu ama okuyup yazan arkadaşlar değildi hiçbiri. Bu ihtiyacımı
öğretmenlerimle giderdim. Öğretmenlerimin bir kısmı aynı zamanda arkadaşımdı.
Yaz tatiline, şubat tatiline gittiği şehirlerden bana yeni kitaplar getiren
öğretmenlerim vardı. Çarşıda çay içmeye çağıran, kitaplığını benimle paylaşan
öğretmenlerim…
Üniversiteye
başladığımda, fakülteye benimle aynı endişelerle gelen arkadaşlarım oldu.
Fakültede de yeni hocalarımın teveccühü, teşviki sayesinde yazmaya şevkim
arttı.
Sivas’ta
yaşamak belki yazan, okuyan biri için o yıllarda sıkıntı olarak
değerlendirilebilir. Düzenlenen kültürel etkinlikler sınırlı, kitapçılar
sınırlı… Belki İstanbul’da olsam elini öpüp, sohbetini dinleyebileceğim
yazarların, şairlerin kitaplarına bile ulaşamıyorum bazen, durum öyle vahim
yani…
-Sevdiğiniz
mesleği mi yapmaktasınız başka bir meslek düşündünüz mü?
Evet,
az evvel de dedim ya… Klasik söylemle yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen
olurdum. Yine şiir, deneme yazar, kendime kitaplardan bir dünya kurardım.
Öğretmenlik
dışında ne yapabilirdim, diye düşündüğüm vakitler de var elbet. Mesela
matbaacılık yapabileceğim bir meslek gibi görünüyor bana. Kitapçılık da öyle…
Belki size tuhaf gelecek ama çiftçilik, hayvancılık, marangozluk hoşuma giden
işler.
-Başarıya
ulaşmak için ne yapmamız gereklidir?
Sabır
ve dua kâfi lakin burada ben “başarı” kelimesine takıldım. Başarı nedir ki hiçbir
şeyin yerli yerinde kalmadığı bir dünyada? Tek başarı, insan olarak geldiğimiz
dünyada insan olarak yaşamak ve geldiğimiz gibi dönmek olsa gerek.
-Bana
ve benim gibi bu yola çıkmış gençlere tavsiyelerde bulunur musunuz?
Elbette.
Her ortamda, sürekli önünüze sürülen yazarlara ve eserlere daima bir şüphe
taşıyın. Okumaya klasiklerden başlayın. Zamanın süzgecinden günümüze kadar
gelebilmiş Doğu ve Batı klasiklerini ciddiye alın. Çok okuyun, çok yazın ama az
yayımlayın. Benzemeye çalıştığınız büyük şairler yazarlar olsun ama taklit
etmeyin, edebiyat dünyasındaki yerlerine, seslerine imrenin, özenin… Edepsiz
edebiyat olmaz, edip de olmaz. Yazarken ve okurken edep hassasiyetini koruyun.
Dünyada
yeterince çirkinlik var. Çirkinlikleri anlatmak yerine güzellikleri anlatmaya
yönelin. Çirkinlikler zamanla geçer, değişir, unutulur ama güzellikler bakidir.
Yazarken
kendinizi sıkmayın. Yazmak zor bir eylem. Canınızdan can, ruhunuzdan ruh
katmadığınız her cümle bir çeşit yalancılıktır. Kur’an’da olumsuz özellikleri çizilen
şairleri ve özelliklerini daima kalbinizde tutun ki onlara benzemeyesiniz.
Henüz
adım atmadığınız basamağı anlatmaya uğraşmak yerine üzerinde durduğunuz, geride
bıraktığınız basamağı anlatmaya çalışın.
-Yazı
yazarken hissettiğiniz duygular nelerdir?
Dünyada
iken yazmaya başlarım ama yazının bir yerlerinde mutlaka dünya ile irtibatımı
keserim. Bu trans hali değil ama o an yazdığım şeyler dışında her şey değerini
yitirir dünyada. Yazı bittikten sonra hem bir yorgunluk hem kısa bir sevinç
kalır geride. Her yazı öncesi ise bir gerginlik, daralma hissi…
-Türkiye’deki
edebiyatı nerede görüyorsunuz?
Git
gide laçkalaşan, cıvıyan, kirlenen bir yöne doğru ilerliyor. Samimiyet ve iyi
niyet uzaklaşıyor Türk edebiyatından. Genelleme yapmak istemem lakin mimarimiz,
müziğimiz nerede ise edebiyatımız da işte orada. Görebildiniz mi manzarayı siz
de.
-Edebiyat
sizin için ne ifade ediyor?
Dünyaya
ve hayata anlam verme çabası.
-Yazar
olmanızda sizi destekleyen kişi kimdir?
Lise
edebiyat hocam, Gönül Çubukçu, Mehmet Konukçu, üniversite hocalarım Nazım
Hikmet Polat, Bekir Oğuz Başaran. Sonraki yıllarda arkadaşlarım, ailem.
-Yazarlığın
size kattığı maneviyatlar nelerdir?
Sözün,
kelimelerin kutsal olduğuna iman ettim. En büyük katkısı bu.
-‘’Siyah-beyaz
vardır, gri yoktur.’’ Düşüncesine katılıyor musunuz?
Elbette.
Gri, siyahı da beyazı da değersizleştirir. Kendisi yoktur aslında varlığını
ödünç aldığı beyaz ve siyaha borçludur.
-Yazarlığa
merakınız kaç yaşlarda başladı?
Bunu
cevapladık sanırım.
-‘’Hüseyin
Kaya’yı üç kelimeyle anlatır mısınız?
Tembel,
yorgun, bıkkın.
kaynak:
https://gencyasa.wordpress.com
10
Mayıs, 2016
Mehmet
Gökhan Ay Anadolu Lisesi
Edebiyat
Kulübü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder