metin önal mengüşoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
metin önal mengüşoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2025 Pazar

bebelere balon, dedelere özel sayı!

 

yılmaz mete er

yayın tarihi: 14 Şub 2007 - 06:28

İki ayda bir yayınlanan Sühan dergisi özel sayılarla gündem üstü yerini koruyor. Sivas tan sesini edebiyat alemine duyuran dergi son sayısını "Dede"lere ayırdı. Şair ve yazarlar dedelerini Sühan da anlatıyorlar.

Büyük aileler dağılıyor ve yerini çekirdek aile alıyor. Ve özlemle hatırlamaya çalıştığımız çocukluk dönemlerimizin hatırlamaya değer özel anları da azalıyor. Artık çocuklar dedelerinin dizi dibinde oturup masal dinlemiyorlar, onların bilmeceli konuşmalarına ?kapılmaya fırsat bulamadan televizyonun, bilgisayarın oluşturduğu ?oyun gündemiyle ergenliğe adım atıyorlar. Haksızlık etmeyelim, nice çocuğun hâlâ unutamadığı dedesi var. Ve dedeler unutulmaz. Öykülerde, şiirlerde, düzyazılarda geçmişe dönüşlerde ?dede lerin yeri nedir sorusunun cevabı havada kalabilir belki ama, Sühan dergisi yaptı yapacağını ve yazar taifesine ?dede lerini anlattırdı. Sühan deyince akla özel sayılar geliyor elbet. Hüseyin Kaya nın seçiciliğiyle edebiyat dünyasının ?ortak alanı na yansımayan konular Sühan da bir araya geliyor. Bir bakıyorsunuz "Yenge"ler eşlerini anlatıyor, bir bakıyorsunuz "oyuncak"lar dökülmüş ortalığa, büyük şair ve yazarlar çelik çomak oynuyor ve güzel günlerini anlatıyor.

Dede yazılarından oluşan 16. sayıyla okuru selamlayan Sühan çok iyi bir iş çıkarmış ortaya. İsterseniz önce giriş yazısına bakalım ve sonra hayattaysa sevgimizi gösterelim, rahmetli oldularsa birer fatiha gönderelim dedelerimize ve Sühan ın sayfalarını çevirmeye başlayalım.  "Kimimize kendi isimlerini vermişlerdir, kimimiz kulağımıza okunan ezanın ardından ismini ilk onlardan duymuştur. Tıpkı çocuk ruhumuza ömür boyu benzerini bir daha tadamayacağımız sevinçleri, mutlulukları yaşattıkları gibi hiçbir sınıfın hayat bilgisi dersinde göremediğimiz yalnızlığı ve ölümü de ilk onlar yaşatır, tattırırlar bize. Böyle böyle alıştırır hayat karanlığına gözlerimizi. (?)

Sahi sizler de, bir tatlı su çeşmesi önünde tek eliyle bastonuna yaslanırken, tek eliyle küçücük su bidonunu doldurmaya çalışan veya öğlen namazı için ağır adımlarını bahane ederek ?kim bilir hangi sebepten- bir saat evvel evinden çıkan ve yaramaz ilkokul talebeleri gibi kol kola yaz kış demeden camii yollarında usul usul salınan dedeleri gördükçe çocukluk günlerinizden esen bir hafif rüzigarla ansızın dedenizin hayalini yanı başınızda buluyor musunuz?"

Berat Demirci "Tarih yapan dedem" başlığını attığı yazısında yazmak konusunda en mütereddit olduğu ana götürüyor bizi: "Her nesil kendi tarihini yeniden yazar, yoluna yürürken de bazı şeyleri taşımaktan vazgeçmek zorunda kalır. Dede, tarih yazacak eylem repertuarıdır; benim dedem ve nesli küçük hamleleriyle o kudreti en zayıf anlarında bile sergiledi ve bu faniden göçtüler. Tarihi anlamak dedem gibi vasat insanların küçük hamlelerindeki derinliği hissetmekle mümkündür." Metin Önal Mengüşoğlu "Dede/siz"de hüzünlü bir öyküye misafir ediyor bizi. "Sarıkları gül kokulu yiğitler" diyor Şaban Abak ve işte hafız dedesinin en acı günü: "1909 doğumlu olan dedem, 1918 de Cinis in ahalisinin Taşnak terör örgütü mensubu Ermenilerce camiye doldurulup kurşuna dizilmeleri sırasında bütün akrabalarını kaybetmiş bir yetimdi. 9 yaşındayken yaşadığı bu şoku, caminin bitişiğindeki küçük medresenin çöktüğü 1969 yılında, yani dedem 60 yaşındayken, Ermenilerin katlettiği köy ahalisinin topluca gömüldüğü yerin bulunmasıyla yeniden yaşamıştı."

İbrahim Tenekeci, dedesiyle çekilmiş fotoğrafı olmadığı için burukluk yaşadığını söylüyor. Turan Karataş "Ne torun oldum, ne dede!" dediği yazısında "dedelere bayılıyorum. Bir de o aksakallı, mütebessim çehreli olanlar yok mu? Benim hiç dedem olmadı ya, ondan mı acep" notunu düşüyor. Mustafa Muharrem son yüzyılı "dedesizlik çağı" olarak tanımlıyor ve ekliyor: "Biz dedelerimizi sadece savaşlarda, salgın hastalıklarda, takrir-i sükûnda kaybetmedik. Dünya patronajında, siyasal akılda, edebiyatta, müzikte, masalda; insaniyetimizi incelten, varlığımızın kıvama ermesini sağlayan her biyografik, her biyolojik noktamızdan dedemizin kovuluşunu izledik"

Edebiyatın, sinema gibi güzel sanatlarının özel işlenmiş kahramanlarından birinin "büyükbaba" olduğunu söyleyen Ertuğrul Aydın, Dede Korkut un yanı sıra romanları da gözden geçirerek ?büyükbaba lara bakıyor. Son olarak Ahmet Turan Alkan ın "Dede yüzü görmemiş bir yazardan dört kısım, tekmili birden bir dede yazısı"nın da Sühan da yer aldığını ekleyip şu yazarları okumayı da unutmayalım: Nâzım H. Polat, Mehmet Konukçu, Mustafa Yiğit, Sadık Yalsızuçanlar, Kâmil Yeşil, Mehmet Aycı, Hasan Akçay, Halim Şafak, Adem Turan, Nihat Dağlı, Metin Mert, İsmail Bingöl, Gökhan Akçiçek, Recep Ş. Güngör, Mustafa Oğuz, M. Said Türkoğlu, Abdurrahman Karakaş, Şeref Yılmaz, Şemseddin Yapar, Bahaeddin Özkişi.  Tel: 0 505 351 54 11

kaynak: milli gazete, kültür sanat 

1 Aralık 2023 Cuma

kayıp söyleşi

Tarihi ve soran kişisi kayıtsız bu söyleşi ihtimal Sühan dergisinin son sayılarına doğru yapılmış. Nerede yayımlandığına, yayımlanacağına dair bir bilgi de yok. Dosyalar arasında bulunca buraya dahil etmek istedim.

Farklı açılardan sorular yöneltmeden önce üstümde “farz-ı kifaye” gibi duran şu malum soruyu sorayım da siz de rahatlayın ben de:

İlk sayılarında değişik edebi türde eserler yayınlayan Sühan; altıncı sayısından sonra çağdaş şiire kapılarını kapattı. Neden kapattı? 

Sühan’ın şiir türüyle bir problemi yoktur olamaz da. Zaten yayın kadrosuna baktığımızda hemen hepsinin şiirle de uğraştığını görürüz. Şiir yayımlamayı bırakmak ile şiire karşı olmak farklı şeylerdir. Yedinci sayımızda ifade etmeye çalıştığımız kirli şiir, şair, kokusu yüzünden şiirden Sühan olarak uzak durmayı yeğledik; ama şiire hiçbir zaman sırtımızı dönmedik. Bizim dergide nesir yayımlayan arkadaşlar başka dergilerde şiir neşretmeye devam ettiler. 

Bir insan neden dergi çıkarma ihtiyacı duyar? Sühan ne tür sancılar çekildikten sonra okuyucuya merhaba dedi?

On ve on birinci sayılarımızı kapanmış edebiyat dergilerinin birinci ağızdan anlatılan hikayelerine ayırmıştık. İki sayı boyunca farklı zamanlarda yurdumuzun farklı yerlerinde yayımlanan ve kapanmak zorunda kalan edebiyat dergilerinin hikâyeleri anlatıldı. Her birinin

hikayesi, heyecanı farklı ama özde hepsinin kaderi aynı. Dergiler dost muhabbetlerinde doğar, bazen dostlukları bitirir. Ama gerçekte bir hayat belirtisi verme gayesi taşır dışarıya karşı. İster istemez bir iz de kalır ardımızda. Para kazanmayan ya da kazanamayan ama boşta da kalmak istemeyen okuryazar insanların yapabileceği en keyifli iştir dergicilik. Öteden beri söylenegelen dergiciliğin sıkıntıları, sancıları aslında yapılan işi başkaları nazarında kıymete bindirmek için abartılan küçük ve tatlı sıkıntılardır. Bir dergi çıkaranına külfet oluyorsa sancı çektiriyorsa onu kapatmasına kim mani olabilir ki. Kapatırsınız ve tüm sıkıntılar biter. Eğer şikâyetçiyseniz tabii.

Sühan elbette huzur içinde günlük güneşlik mekânlarda çıkarılan bir dergi değil. Yayın öncesi sancılar, sıkıntılardan çok dost muhabbetleri oldu ve muhabbetten Sühan hasıl oldu. Zaman zaman kırgınlıklar, sıkıntılar elbette yaşanıyor. Ancak bunun tabii olduğunu hepimiz biliyoruz ve aldırmıyoruz.

Sühan “şiir yayımlamayan dergi” diye tanımlanırken, son zamanlarda bu özelliğine “özel sayılar yapan edebiyat dergisi” niteliğini de ekledi. Ve bu özel sayıların konularından bazıları bana çok ilginç gelmiştir. Mesela yenge özel sayısı ve gâvur dostlarımız özel sayısı… Bunu neye göre seçiyorsunuz?

Müteahhitlerin gördükleri boş arsalara bakıp ne tür ev yapılabileceğini düşünüp hesap kitap etmesi gibi, bizlerde boş sohbetlerden dolu özel sayı konuları çıkarıyoruz. Sohbeti özel sayılarda tamamlıyoruz. Herkesin tamam demediği bir sayıya başlamıyoruz. Hayatın içinden seçtiğimiz küçük ayrıntıların aslında ne kadar mühim olduğunu tespite çalışıyoruz.  Edebiyatı hayatın uzağında aramıyoruz. Biz fildişi kulelerden değil, apartman dairelerimizden, bahçeli evlerimizden yazıyoruz. Taklit etmeye çalışanlar da olmuyor değil tabii böyle bir ilk üslubu. Ama uyanık okuyucu durumun farkında.

Sühan Sivas’ta yayınlanan ve Türkiye geneline ulaşan bir dergi. “taşralı dergi” tanımlamasının zihninizi kurcalayıp, içinizi sıktığı oluyor mu? Daha doğrusu İstanbul’dan uzakta bir şehirde dergi çıkarmanın dezavantajı var mıdır?

Taşra kelimesi Sühan’ın lügatinde farklı çağrışımlarla doludur. Biz edebiyatın taşrasında olduğumuzu düşünmedik hiç, şayet merkez edebiyatsa. Taşra sizin merkezden ne anladığınıza bağlıdır. Bize batmayan, zihnimize hiçbir rahatsızlık vermeyen bir kelimedir taşra. İstanbul’da olmamak her açıdan güzel bir avantaj. Bunu orda çıkan dergilere ve bu dergilerin kadrolarına bakarak düşünüyoruz. Biz şehirleri değil, edebiyatı merkeze alıyoruz ve merkezde olduğumuza inanıyoruz.  

Şiire yeni başlayanlara neler tavsiye edersiniz?

Henüz yolun başındayken ve adı kötüye çıkmamışken şiiri bırakıp daha cıvımamış türlere yönelmelerini tavsiye ederim. Eğer ısrarcı olan varsa da, türkü söyleyip gazel okumalarını, siyasete dalmalarını, mitinglere katılmalarını, panel, sempozyum ve benzeri etkinliklerle enerjilerini dizginlemelerini, blog hazırlamalarını, fanzin çıkarmalarını eğer çete kuramıyorlarsa bir çeteye üye olmalarını tavsiye ederim.

Sühan’a tekrar dönersek Sühan’ın dört yıl ve on altı sayıdır okurlarıyla uzun soluklu bir yürüyüşü var. Dört yıl yayınlanmak başarı mıdır kültür sanat dergileri için?

Dergicilikte önemli olan derginin yaşından çok, edebiyat dünyasında bıraktığı izdir. Onlarca yıldır türlü kaynaklarla yayımına devam eden ancak yenilik namına zerre miktar ilerleyemeyen birçok dergi var edebiyat dünyasında. Hal böyle olunca bu dergilerin niçin çıktığı da ciddi bir problem aslında. Sühan ilk yılından sonra sesini ve rengini bulmuş edebiyat dünyasında apayrı bir yere oturmuş çoğu Türk Edebiyatı’nda ilkler arasında yer alması gereken özel dosyalar hazırlamış reklama asla tenezzül etmemiş farklı bir dergi. Sühan’ın asıl başarısı bu saydığımız özel vasıflarıdır.

Edebiyat dünyasında şiir ve ardından hikâye dergileri çıkmaya başladı. Bir deneme dergisi halen yayımlanmadı. Sühan’ın memleketimizin ilk deneme dergisi vasfına da layık olduğuna inanıyoruz.

Elbette temennimiz bu yürüyüşün ağır usul da olsa devam etmesi, bitmemesidir.

Sivas halkı dergisinden haberdar mı?

Haberdar olması gerekiyor mu? Önce bu soruya cevap bulmak lazım. Sühan her şeyden önce bir edebiyat dergisi. Eğer bir şehir kültürü dergisi olsaydı, Sivas’ın dergimizi tanımasını ister ve dergimize destek vermesini umardık. Ancak bir edebiyat dergisi olarak buna hakkımız olduğunu düşünmüyoruz.

Son olarak Sühan’da kimler yazıyor?

Her sayı yeni isimler yazar kadromuza dahil oluyor. Ancak, Recai Güllaptan, Berat Demirci, A.Turan Alkan, Adem Turan, Metin Önal Mengüşoğlu, Halim Şafak, Şaban Abak, Nazım H. Polat, Mustafa Muharrem, Mehmet Aycı, Sühan’a devamlı emek veren, Sühan’ı dergisi bilen her zaman kendilerine müteşekkir olduğumuz isimlerdir.

25 Temmuz 2020 Cumartesi

sühan'dan sivas özel sayısı


Milli Gazete, Kültür Sanat

 

27 Ekim, 2007

 

Özel sayılarıyla dikkat çeken Sühan dergisi son sayısında Sivas a yer veriyor. Orta boy bir kitap hacminde olan dergide, Sivaslı yazarların yanında Sivaslı olmayan fakat hayatlarında bu şehre dair izler bulunan pek çok yazar da yer alıyor

Edebiyat dergiciliği sahasında kendine yeni bir kulvar açarak beş yıldır yoluna devam eden Sühan, "Sivas" özel sayısıyla okuyucusunun huzuruna çıktı. Hüseyin Kaya editörlüğünde, üst üste çıkardığı özel sayılarla, dergicilikte kendi tarzını yerleştiren Sühan, yayın merkezi olan şehre dair de bir özel sayı yapmış oldu. Dergi daha önce; Gavur Dostlarımız, Kapanan Edebiyat Dergilerinin Hikayeleri, Yenge, Oyuncak, Dede ve İstasyon özel sayılarıyla, farklı kesimlerden büyük ilgi görmüş ve edebiyat dünyasına taze bir soluk getirmişti.

Sivas, Sühan ın 17. sayısının konusu oldu. Orta boy bir kitap hacminde olan Sivas Özel Sayısında, Sivaslı yazarların yanında Sivaslı olmayan fakat hayatlarında bu şehre dair izler bulunan pek çok yazar da yer alıyor. A. Turan Alkan, Beşir Ayvazoğlu, Berat Demirci, Müjgân Üçer, Kadir Üredi, Hüseyin Kaya, Turan Karataş, Mustafa Balel gibi Sivaslı kalemler, Sadık Yalsızuçanlar, Mehmet Cangir, Metin Önal Mengüşoğlu, Halim Şafak, Nazım Hikmet Polat, Nihat Dağlı, Mehmet Aycı gibi aslen Sivaslı olmayıp Sivas ı bir şekilde tanıyan kalemlerle Sühan ın sayfalarında buluşuyor. Herhangi bir dergide bir araya gelmesi zor görünen bir yazar kadrosu Sühan ın Sivas özel sayısında bir araya gelmiş bulunuyor. Derginin sayfalarını çevirdiğinizde, böyle bir sayının sıradan bir şehir için değil Sivas gibi özellikli bir şehir için mümkün olabileceğini anlıyorsunuz. Sivas ın sosyo, kültürel ve tarihi özelliklerini her yazar kendi penceresinden ele alıyor; tasvir ediyor, eleştiriyor,  tahlil ediyor çoğu zaman da "aah" ediyorlar.