22 Haziran 2020 Pazartesi

bir ömür iki hece


Hangi dilde olursa olsun bazı kelimelerin kalbe, zihne düşürdüğü şeyler birbirine benzer. Baba; bu tür kelimelerden biridir çocukluğunu geride bırakmış çoğu kimse için.
Babam hep, baba olunca anlarsın, derdi anlayamadığımı düşündüğü durumlarda. Yıllar sonra bir kez daha onun haklı olduğunu görmek hüzünle karışık bir güzelliği yaşatıyor kaç zamandır bana. Baba oldum ve baba kelimesi yeniden yeşerdi, yer belirledi kendine zihnimde.
Yıllardır belki de göremediğim için ihmal ettiğim bir çocukluk bahçesini; babamı, hece hece yeniden yazıyorum kalbimin kuytu duvarlarına ve benim için her geçen gün daha da dokunaklı geliyor bu iki hecelik kelimeyi telaffuz etmek ya da başkalarından duymak.
Bazen babama hissettirmeden yüzünde yüzümü arıyorum, o konuşurken sesinde sesimi duymaya, bulmaya çalışıyorum. Anakaradan kopmuş küçük, ıssız bir ada gibi hissediyorum o zaman kendimi… Issız ve uzak bir ada.

Baba Kokusu Yahut Gizli Sevda
Şair, Hayatta ben en çok babamı sevdim, diyor ya ben de hayatta en çok babamı sevdim ve biliyorum siz de her vakit itiraf edemeseniz de babanızı sevdiniz en çok.
Bir kez bile yüzüne karşı sevdiğimizi söyleyemediğimiz, kaç kez niyetlendiğimiz, belki provasını yaptığımız ancak bir türlü dilimizin dönmediği, kelimelerin hep kifayetsiz kaldığı gizli bir sevdadır baba sevgisi çoğumuz için, uzaktan öylece yaşarız bir ömür.
Ne başımız yerde yanına yaklaşıp boynuna sarılabilirsiniz ne de kendinizi onun kollarına bırakabilirsiniz… Serin bayram sabahlarında yahut gurbet dönüşlerinde hasretten çok bu arzu yaşartır gözlerinizi kimseye belli etmeseniz de. Hep yarım kalmış bir sarılmak acıtır kollarınızı.
Resmini cüzdanınızda taşısanız da, çıkarıp bir tenhada bakamazsınız her vakit. Duvarınıza astığınız siyah beyaz fotoğrafıyla göz göze gelmekten dahi çekindiğiniz vakitler olur. Kurtulmak için ağırlığından başkalarına dağıtırsınız onun için biriktirdiğiniz gözyaşlarını, şiirleri. Oysa kime ne kadar ağlarsanız ağlayın, babanızın omzuna dökülmek için üç beş damla gözyaşı hep kalacaktır gözpınarlarınızda ve kime ne kadar sarılırsanız sarılın kollarınızda hep kalacaktır babanıza sarılamayışın ağırlığı.
Bir bahçedir babanızın ömrü sizin ayaklarınız altına serilmiş. O bahçede büyür, olgunlaşır, o bahçeyi süslersiniz. Aydınlık yaz günleriniz ve çocukluğunuz, küçük hatırasıdır o bahçenin.

Her Çocuğun Yarası
            Her çocuğun, kabuğunu ne zaman kavlatsanız kanayan ve asla iyileşmeyen yarasının adıdır baba. Yavru kuzular gibi ayakta durmaya, adım atmaya çalışırken, küçücük elimizin tütün kokan avucunda kaybolduğu koca çınardır baba. Küçük dünyamızdaki tüm çocukların babasını dövebilecek güçte bir kahraman, tüm sorulara cevap verebilecek bilgedir filmler, kitaplar bizi kandırıncaya kadar. Saçımıza değen ilk makastır baba. İlk güreş tuttuğumuz, bayramlarda elini ilk öptüğümüz, sert sakalları çizse de yüzümüzü, sesimizi çıkarmadan nazlı kediler gibi habire yanağımızı yüzüne uzattığımızdır o.
Bir akşam sofrasında işten gelişi tüm aile tarafından her gün aynı heyecanla beklenilendir, azıcık eve geç kalsa körpe kalplerimizi küçücük serçelerin kalbine çevirendir baba.
Bizi en çok anlayan, bizi hiç anlamayan ilk gençlik yıllarımızda yufka yüreğiyle eğilip ağrılı kalbimize bakmaktan çekinen ve uçurumların kenarından bizi çekendir baba. Kalbimizde patlayan ilk azar onun kalın sesidir unutulur içinde aktığımız ırmaklar duruldukça.
Yarası hiç kabuk bağlamayanlarımız da vardır elbet ömrü boyunca. Sevdayı yalnız filmlerden, kitaplardan bilenler gibi babasını daima başkalarından dinlemek zorunda kalanlarımız, siyah beyaz resimleri kalbinde renklendirip duvarlarına asanlarımız vardır ve biliriz; babasız evlerde akşam erken olur, bayramlar hep bir eksik yaşanır. Babasız çocukların yüreği bedeninden önce büyür, babasız kuşlar biraz geç öğrenir uçmayı…

Çoğalan Yalnızlık
Yorgun gemiler nasıl özlerse açık denizlerde limanlarını, baba da öyle özlenir kendisinden uzakta.
Boğazınızda öylece kalan bir türlü yutkunamadığımız koca bir düğümdür ondan uzakta olmak.
Seneler geçse de bazen geriye döner döner ararsınız yolun karşısına geçerken, okula, bakkala giderken arkamızdan bakan şefkat dolu gözleri.
Evlenip de ayrıldığımızda evimizden ya da uzak şehirlere gittiğimizde türlü sebeplerle; kocaman bir çınarın gölgesinden, bir dağın kuytusundan ayrıldığınızı hisseder, üşürsünüz.
Uzun yolculuklarda, ayrılıklarda yanınızda büyüdükçe büyür babanızın yokluğu ve içine düşmekten korktuğunuz karanlık koca bir uçuruma dönüşür. O yoksa yanınızda yakınınızda, su içen ceylanlar gibi ürkek ve tedirgin kalırsınız hayatın kıyısında.
Kaç yaşında ve kaç çocuklu olursanız olun kendinizi güvende hissetmenin tek yoludur babanın dizleri dibinde oturmak, onunla aynı sofrayı paylaşmak.
Yorgun gemiler nasıl özlerse açık denizlerde limanlarını, baba da öyle özlenir kendisinden uzakta.

Oğul Kokusu yahut Gizli Sevda
Görünenin, bilinenin aksine gevrek ve yufkadır aslında babaların da kalbi ve kırılsa da sesini duyurmazlar çocuklarına. Ağlamamaya, az konuşmaya az gülmeye mecbur kılınmışlardır sebepsiz.
Onların da kalbinde bir türlü söyleyemedikleri bir çift söz ve kollarında seğirmeler vardır aynı sevdaya dair... Ömürlerinin uzunluğunca özler ve beklerler okul dönüşlerinizi, hafta sonu ziyaretlerinizi, izne, tatile gelişlerinizi. Sizi beklerken onların da yaşlı kalbi heyecandan titrer. Onların da size söyleyemediği sözler, boğazına düğümlenen sebepsiz mutluluklar kederler vardır sizin yüzünüze bakarken, size sarılıp da hissettirmeden sizi koklarken. Ya bir duvarda ya ceplerinin bir köşesinde mutlaka bir resminiz vardır arada bir içlenerek çıkarılıp seyredilen. Onlar da size fark ettirmeden ararlar sizin yüzünüzde kendi gençliklerine dair çizgileri, izleri…
Her baba, kendisinin devamı gibi görür çocuğunu ve o yüzden yarım kalmış umutlarının, hayallerinin izini işaret ona; oğlu tamamlasın ister noksanlarını…
Farkında olsanız da olmasanız da biraz da onların dualarıdır yolunuzu açan aydınlatan.
Çocukları tamamlasın diye yarım kalmış bir şiir, bir şarkıdır babaların ömrü.
***
Dedim ki bir baba bu kadar seviyorsa oğlunu
Kim bilir Allah
Ne kadar çok seviyordur kulunu
(Kemal Sayar)
Hepimiz aynı masalın içinden geçiyoruz galiba. Önce bir babaya oğul oluyoruz, sonra bir oğula baba… Bu yüzden yıllar geçtikçe daha iyi anlıyoruz babamızı ve aynaya baktığımızda kendimizin yerinde zaman zaman onu görüyoruz.

Hiç yorum yok: