Hangi dilde
olursa olsun bazı kelimelerin kalbe, zihne düşürdüğü şeyler birbirine benzer.
Baba; bu tür kelimelerden biridir çocukluğunu geride bırakmış çoğu kimse için.
Babam hep, baba
olunca anlarsın, derdi anlayamadığımı düşündüğü durumlarda. Yıllar sonra bir
kez daha onun haklı olduğunu görmek hüzünle karışık bir güzelliği yaşatıyor kaç
zamandır bana. Baba oldum ve baba kelimesi yeniden yeşerdi, yer belirledi
kendine zihnimde.
Yıllardır belki
de göremediğim için ihmal ettiğim bir çocukluk bahçesini; babamı, hece hece
yeniden yazıyorum kalbimin kuytu duvarlarına ve benim için her geçen gün daha
da dokunaklı geliyor bu iki hecelik kelimeyi telaffuz etmek ya da başkalarından
duymak.
Bazen babama
hissettirmeden yüzünde yüzümü arıyorum, o konuşurken sesinde sesimi duymaya,
bulmaya çalışıyorum. Anakaradan kopmuş küçük, ıssız bir ada gibi hissediyorum o
zaman kendimi… Issız ve uzak bir ada.
Baba Kokusu Yahut Gizli Sevda
Şair, Hayatta
ben en çok babamı sevdim, diyor ya ben de hayatta en çok babamı sevdim ve
biliyorum siz de her vakit itiraf edemeseniz de babanızı sevdiniz en çok.
Bir kez bile
yüzüne karşı sevdiğimizi söyleyemediğimiz, kaç kez niyetlendiğimiz, belki
provasını yaptığımız ancak bir türlü dilimizin dönmediği, kelimelerin hep
kifayetsiz kaldığı gizli bir sevdadır baba sevgisi çoğumuz için, uzaktan öylece
yaşarız bir ömür.
Ne başımız
yerde yanına yaklaşıp boynuna sarılabilirsiniz ne de kendinizi onun kollarına
bırakabilirsiniz… Serin bayram sabahlarında yahut gurbet dönüşlerinde hasretten
çok bu arzu yaşartır gözlerinizi kimseye belli etmeseniz de. Hep yarım kalmış
bir sarılmak acıtır kollarınızı.
Resmini
cüzdanınızda taşısanız da, çıkarıp bir tenhada bakamazsınız her vakit.
Duvarınıza astığınız siyah beyaz fotoğrafıyla göz göze gelmekten dahi
çekindiğiniz vakitler olur. Kurtulmak için ağırlığından başkalarına
dağıtırsınız onun için biriktirdiğiniz gözyaşlarını, şiirleri. Oysa kime ne
kadar ağlarsanız ağlayın, babanızın omzuna dökülmek için üç beş damla gözyaşı
hep kalacaktır gözpınarlarınızda ve kime ne kadar sarılırsanız sarılın
kollarınızda hep kalacaktır babanıza sarılamayışın ağırlığı.
Bir bahçedir
babanızın ömrü sizin ayaklarınız altına serilmiş. O bahçede büyür, olgunlaşır,
o bahçeyi süslersiniz. Aydınlık yaz günleriniz ve çocukluğunuz, küçük
hatırasıdır o bahçenin.
Her Çocuğun Yarası
Her çocuğun, kabuğunu ne zaman
kavlatsanız kanayan ve asla iyileşmeyen yarasının adıdır baba. Yavru kuzular
gibi ayakta durmaya, adım atmaya çalışırken, küçücük elimizin tütün kokan
avucunda kaybolduğu koca çınardır baba. Küçük dünyamızdaki tüm çocukların
babasını dövebilecek güçte bir kahraman, tüm sorulara cevap verebilecek
bilgedir filmler, kitaplar bizi kandırıncaya kadar. Saçımıza değen ilk makastır
baba. İlk güreş tuttuğumuz, bayramlarda elini ilk öptüğümüz, sert sakalları
çizse de yüzümüzü, sesimizi çıkarmadan nazlı kediler gibi habire yanağımızı
yüzüne uzattığımızdır o.
Bir akşam
sofrasında işten gelişi tüm aile tarafından her gün aynı heyecanla
beklenilendir, azıcık eve geç kalsa körpe kalplerimizi küçücük serçelerin
kalbine çevirendir baba.
Bizi en çok
anlayan, bizi hiç anlamayan ilk gençlik yıllarımızda yufka yüreğiyle eğilip
ağrılı kalbimize bakmaktan çekinen ve uçurumların kenarından bizi çekendir
baba. Kalbimizde patlayan ilk azar onun kalın sesidir unutulur içinde aktığımız
ırmaklar duruldukça.
Yarası hiç
kabuk bağlamayanlarımız da vardır elbet ömrü boyunca. Sevdayı yalnız
filmlerden, kitaplardan bilenler gibi babasını daima başkalarından dinlemek
zorunda kalanlarımız, siyah beyaz resimleri kalbinde renklendirip duvarlarına
asanlarımız vardır ve biliriz; babasız evlerde akşam erken olur, bayramlar hep
bir eksik yaşanır. Babasız çocukların yüreği bedeninden önce büyür, babasız
kuşlar biraz geç öğrenir uçmayı…
Çoğalan Yalnızlık
Yorgun gemiler
nasıl özlerse açık denizlerde limanlarını, baba da öyle özlenir kendisinden
uzakta.
Boğazınızda
öylece kalan bir türlü yutkunamadığımız koca bir düğümdür ondan uzakta olmak.
Seneler geçse
de bazen geriye döner döner ararsınız yolun karşısına geçerken, okula, bakkala
giderken arkamızdan bakan şefkat dolu gözleri.
Evlenip de
ayrıldığımızda evimizden ya da uzak şehirlere gittiğimizde türlü sebeplerle;
kocaman bir çınarın gölgesinden, bir dağın kuytusundan ayrıldığınızı hisseder,
üşürsünüz.
Uzun
yolculuklarda, ayrılıklarda yanınızda büyüdükçe büyür babanızın yokluğu ve
içine düşmekten korktuğunuz karanlık koca bir uçuruma dönüşür. O yoksa
yanınızda yakınınızda, su içen ceylanlar gibi ürkek ve tedirgin kalırsınız
hayatın kıyısında.
Kaç yaşında ve
kaç çocuklu olursanız olun kendinizi güvende hissetmenin tek yoludur babanın
dizleri dibinde oturmak, onunla aynı sofrayı paylaşmak.
Yorgun gemiler
nasıl özlerse açık denizlerde limanlarını, baba da öyle özlenir kendisinden
uzakta.
Oğul Kokusu yahut Gizli Sevda
Görünenin,
bilinenin aksine gevrek ve yufkadır aslında babaların da kalbi ve kırılsa da
sesini duyurmazlar çocuklarına. Ağlamamaya, az konuşmaya az gülmeye mecbur
kılınmışlardır sebepsiz.
Onların da
kalbinde bir türlü söyleyemedikleri bir çift söz ve kollarında seğirmeler
vardır aynı sevdaya dair... Ömürlerinin uzunluğunca özler ve beklerler okul
dönüşlerinizi, hafta sonu ziyaretlerinizi, izne, tatile gelişlerinizi. Sizi
beklerken onların da yaşlı kalbi heyecandan titrer. Onların da size
söyleyemediği sözler, boğazına düğümlenen sebepsiz mutluluklar kederler vardır
sizin yüzünüze bakarken, size sarılıp da hissettirmeden sizi koklarken. Ya bir
duvarda ya ceplerinin bir köşesinde mutlaka bir resminiz vardır arada bir
içlenerek çıkarılıp seyredilen. Onlar da size fark ettirmeden ararlar sizin
yüzünüzde kendi gençliklerine dair çizgileri, izleri…
Her baba,
kendisinin devamı gibi görür çocuğunu ve o yüzden yarım kalmış umutlarının,
hayallerinin izini işaret ona; oğlu tamamlasın ister noksanlarını…
Farkında
olsanız da olmasanız da biraz da onların dualarıdır yolunuzu açan aydınlatan.
Çocukları
tamamlasın diye yarım kalmış bir şiir, bir şarkıdır babaların ömrü.
***
Dedim ki bir baba bu
kadar seviyorsa oğlunu
Kim bilir Allah
Ne kadar çok seviyordur
kulunu
(Kemal Sayar)
Hepimiz aynı
masalın içinden geçiyoruz galiba. Önce bir babaya oğul oluyoruz, sonra bir
oğula baba… Bu yüzden yıllar geçtikçe daha iyi anlıyoruz babamızı ve aynaya
baktığımızda kendimizin yerinde zaman zaman onu görüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder