26 Temmuz 2020 Pazar

nahifliğin şairi ziya osman

hüseyn kaya

 

Bazı şairler vardır hayata karşı duruşları şiirdir yazdıklarından önce. Hayatlarından damıtarak yazarlar yazdıkları her mısrayı, söyledikleri her kelimenin mutlaka ödenmiş bir bedeli vardır kendi dünyalarında. Yalandan, riyadan, gösterişten uzaktır hem hayatları hem yazdıkları... Çoğu sanatkarda var olan “ben”lik duygusunun izlerine de pek rastlanmaz bu tür şairlerin yazdıklarında. Birilerini parlatarak ya da birileri tarafından parlatılarak kazanmazlar “şair” vasfını. Esasen “şair” olmaktan ziyade “insan” olma derdindedirler lakin yine de adları “şair”e çıkmıştır bir kez...

Küçücük dünyalarından ölümsüz mısralar devşirir bu tür şairler. Büyük felsefi acılar, toplumsal çalkantılar, savaşlar, siyasi değişimler sarsmaz onların şiirlerini. Ezelî ve ebedî küçük hüzünlerin, mutlulukların, hasretlerin titrettiği kalplerinden sade ve mütevazı dizeler düşerler kağıtlara. Doğan güneş, açan çiçek, sararan yaprak, ansızın gelen yağmur, güvercinler, serçeler, ağaçlar, evler, odalar, kapılar, pencereler bitmek tükenmek bilmeyen bir ilham kaynağıdır onlar için.

Ne dostları, ne ailesi, ne kainat ne de kelimeler şikayetçidir bu şairleden.

Ziya Osman Saba,  Cumhuriyet sonrası edebiyatımızın samimi ve mütevazı birkaç şairinden biri. Felsefi düşüncelerden, ideolojilerden, kutuplaşmalardan uzak adeta bir derviş edası ile küçücük dünyasının telaşında, hüznünde, sevincinde bir şair:

Ben de taşıdım akşam bir eve bir ekmeği

Yaşadım bir kenarda habersiz hintten çinden

Ömrümün bilmiyorum her an neresindeyim

Fakat sesler geliyor gelecekler içinden.

Ziya Osman için şiir hayatın içindedir ancak hayatın gayesi değildir. Şair şiiri putlaştırmaz, her şeyin üstüne ötesine taşımaz. Onun için şiir “katlanılmaz” olarak nitelediği hayat karşısında bir sığınak hatta kurtarıcıdır.

Yaşamak bundan sonra katlanılmaz eziyet

Bir şey istemiyorum artık ne zevk ne para

Kaybolmuş baharıma beni götür hatıra

Hafızam avut beni beni kurtar ey şiir

Dünyanın karmaşası, kaderin ve ömrün bilinmezliği bazen şairi karamsarlığa düşürür. Böyle zamanlarda şairin her insan gibi gamdan dertten azade olduğu çocukluk yıllarına özlem duyması ve dizelerini çocukluk özlemiyle yoğurması manidardır:

O kadar istedi ki bir şeyi bugün içim

Dedim, kendi kendime "bari, çocuk olaydım

Bana bir camdan yine seyrettirseydi dadım

Yağmurun yağdığını bahçede sicim sicim.

Çocukluk; her büyük şair, düşünür için olduğu gibi Ziya Osman için de uzak bir “memleket”tir. Şair olmak, o memleketten çıkmamak, çıkılmışsa bile hep o diyarı hatırlamaktır biraz da:

Çocukluğum, çocukluğum...

Gözümde tüten memleket.

Artık bana sonsuz hasret,

Sonsuz keder çocukluğum.

İnsan ömrünün cennetten dünyaya uzanan bölümüdür belki de çocukluk. Bu yüzden kalbine tutunarak yaşayan her yolcu o günleri ömür boyu arar, özler...

Nasıl anmazsın o çocukluk günlerini!

Dalda bülbülü vardı, gökte beyaz bulutu.

Annem vardı, babam vardı.

Bahçemizde, ılık, uzayan günlerdi yaz,

Bir beyaz âlemdi kış.

Başkaydı güneşi, böyle değildi ayı.

Artık istemiyorum yaşamayı!

Bir gün ver bana Tanrım,

Ta çocukluğumdan kalmış..

Şiirden ziyade aslında hayat karşısında ya bir içleniş ya bir dua izi taşır Ziya Osman’ın şiirleri. Cumhuriyet dönemi şairleri içerisinde içten ve derinden “Rabbim” diyen nadir şairlerdendir o. Ziya Osman şiirlerinden eleme, içlenişe, acıya, siteme yolu düşmeyenler şükrün, hayretin, tefekkürün aydınlığı ile ışıldar: 

İlk defa bakıyorum, Rabbim, her şeye.

Yeryüzünü yeniden görür gibiyim.

...

Anlıyorum, şu kuş neden yuva yapıyor.

Anlıyorum, Allahım kalbim niye çarpıyor.

 Müminane şiir nedir, nasıl olmalıdır? Ziya Osman’ın bazı şiirleri aslında edebiyatımızda pek de tartışılmamış bu soruların cevaplarını kısmen içerir niteliktedir. Şairin bir mümin edası ile gündelik hayatın içinden Allah’a seslenmesi, Allah’la konuşması esasında onun ilham kaynaklarını ve şiir dünyasını ele vermesi bakımından önemli ip uçları verir:

Her akşamki yoluma koyulmuş gidiyorum.

Her akşamdan vücudum bu akşam daha yorgun.

Öyle istiyorum ki bu akşam biraz sükûn,

Bir cami eşiğine yatıversem diyorum

Şairi, iç dünyasındaki sıkıntılar kadar dış dünyadaki sıkıntılar ve bu sıkıntıların düşürdüğü yalnızlık hissi de yöneltir Allah’ı anmaya.

-Rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum!

Sen, bana en son kalan, ben senin en son kulun;

Bu akşam, artık seni anmayan İstanbul’un

Bomboş bir camiinde uyumak istiyorum.

Ziya Osman’ın şiiri akmaktan yorulmuş bir ırmağın neticede vardığı sükutun şiiridir. Hızla devinen hayat içerisinde her şeyin anlamsızlaştığı yahut bittiği, geride kaldığı anların içinden veya o halleri kuşanarak şiirin peşinde yürür şair:

Rabbim nihayet sana itaat edeceğiz

Artık ne kin ne haset ne de yaşamak hırsı

Belki bir sabah vakti belki gece yarısı

Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz..

 

Hayat, yalnızlık, çocukluk, küçük mutluluklar hüzünler kadar kadar ölüm düşüncesi de yeralır Ziya Osman’ın şiirlerinde.  Ölümden korkmaz şair zira ahiret onun için bir buluşma yurdudur.

Başım bir defa olsun dönmeyecek geriye.

Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.

Onları bulacağım!.. Ve annem şaşıracak:

“Görmeyeli ne kadar büyümüş oğlum” diye.

Ne Necip Fazıl kadar gür sesli ve aşkın ne Nazım Hikmet kadar dünyevî ve ideolojik ne Yahya Kemal kadar biçime hapsolmuş ne Tanpınar kadar hisleri boşlukta bir şair Ziya Osman... Kendine has duruşu ve dünyaya bakışı ile kemale ermiş bir kalbin, “ince şeyler”in şairi. Ağaçların, mevsimlerin, günlerin, sabahların, akşamların, yazın, güzün, çocuk gülüşlerinin, ekmeğin dostlukların, yalnızlıkların, küçük sevinçlerin, hüzünlerin şairi o. Evliliği, nişanlılığı, evi, evleri dahi dizelerine misafir edecek kadar samimi.

Her şairi şair yapan bir damar, vasıf yön vardır çoğunlukla. Kimi şairi sanatı  kimini ideolojisi, dünya görüşü, ölümsüzleştirir. Ziya Osman’ı şair yapan şey esasında ne şiire getirdiği yenilik, ne şiirinde kullandığı biçimler ne de ideolojik tavrıdır. Ziya Osman’ı şair kılan en belirgin vasfı,  “insani” duyarlığı ve bu duyarlığı sakin bir “kul” edası ile samimiyetle kelimelere aktarması galiba.

Bazı şairler yalnızca “iyi şair” olarak anılır, kimliğinden kişiliğinden fazlaca bahsedilmez. Bazı şairlere de yalnızca “iyi insan” denir ve onun şiiriniden bahsedilmez. Ziya Osman hem iyi bir şair hem iyi bir insan olarak anılmayı hak eden bir isim. Ziya Osman’ın yalnızca yazıp çizdikleri  değil, kitapların dergilerin sayfalarında sararan cansız sureti, fotoğrafları dahi bu hakikati fısıldar kendisine incelikle bakanlara. 


Hiç yorum yok: