hüseyn kaya
Bazen yüzümüzde tuhaf gülümsemeler bazen garip acılarla uyanırız uykulardan. Bazen ümitle doğruluruz yattığımız yerden, bazen sıkıntılarla. Gün, tabir edilmemiş rüyalarla başlar çoğu kez bazılarımız için hâlbuki rüya sonrası uyandığımız her gün; yeni değil, eskimiş bir gündür.
Önceleri her anını hatırlarız az önce düşler ülkesinde bıraktığımız rüyanın, sonra unutmamak için bir yerlere yazmak isteriz bazılarını yahut birilerine anlatmak isteriz gördüklerimizi; ancak ürkek kuşlar gibi ilk fırsatta havalanır uçar zihnimizden rüyalar… Tıpkı kalemi elimize aldığımızda kaçışan kelimeler, cümleler gibi rüyalar da anayurdunda kalmak ve orada bilinmek ister. Unutulan rüyaları hatırlamaya çalışmak nafiledir, yorar insanı çünkü yaşanmışlık izi vardır cümlesinin gölgesinde dahi.
Her gün kısa süreliğine de olsa uğramazsak öleceğimiz bir ülke gibidir düşler ülkesi. Oraya gider, sığınır ve kurtuluruz dünyanın acıtan ağırlığından. Bazen biz yürürüz onun eşiğine bazen o gelir umulmadık bir vakitte bizi yakalar ve sürükler derinliklere. Anlarız ki hayat yalnızca dünyadan ibaret değil, anlarız ki misafiriz yeryüzünde.
Son
merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş, gelecek cümlesi rüya görünür
(Yahya
Kemal)
***
Durmadan ayaklarımız altında kayan bir yolda sürekli bir yürüyüştür rüya, uyku kapısını aralar aralamaz bir boşluğa düşercesine serilir ayaklarımız altına rüya yolu.
Büyüsek, değişsek, yaşlansak da rüyalarımız hep aynı yerde aynı renklerde canlanır gözlerimiz önünde. Çocukluğumuz oradadır, gençliğimiz, ihtiyarlığımız… Ölmüşlerimiz de oradadır daha doğmamışlarımız da.
Başımızın üstünden geçen bulutlar, tepemizde dolaşan kuşlar gibidir rüyalar. Ne biz çağırırız onları ne de uzanıp dokunabiliriz herhangi birine. Yalnızca seyrederiz uzaktan uzağa. Dokunmaya çalıştığımızda yerle yeksan olduğumuz da olur arşa yaklaştığımız da.
Dilsiz, konuşur; duyamayan, duyar; görmeyen, görür; yürüyemeyen koşar rüyalarında. Yüzümüz, parmak izimiz kaderimiz gibi rüyalarımız da benzemez birbirine. Herkesin rüyası başka başkadır. Gözlerine bakamadığınız sevgili, istemeden de olsa kalbini kırdığınız dost, dizlerinde yatamadığınız anne gelir gider rüyalarınıza sormadan, sual etmeden. Kimi cam kâseden yeşil badeler içer maşukunun elinden kimi ömür boyu bir daha ne rüyada ne dünyada göremeyeceği iklimleri dolaşır. Kimi cennetini görür uykularında kimi cehennemini… Kimi güneşin ve ayın secdesini görür kimi kendi oğlunu kurban ettiğini. Tıpkı uykusu gibi rüyası da ibadettir kimilerinin.
Dağların bile kaldıramadığı yükün altında ezilen insanlığımıza yüce bir lütuftur yerine göre bazı rüyalar. Rüya karanlığın ve gecenin dilidir fısıldar bize uyku eşiğinden atladığımız andan itibaren.
Aşinası olduğumuz, peşimizi bırakmayan rüyalar gelir misafiri olur uykularımızın. Dekor hep aynıdır, renkler, kişiler ve sıkıntılar daima aynı. Ormanlarda kayboluruz, uçurumlardan atlarız yemyeşil vadilere… Bir dersin sınavına yetişmeye çalışırız, bir namaz için durmadan abdest alırız mesela. Yıllar önce dünyadan göçmüş yakınlarımız bazen sıklaştırır rüyalarımızda ziyaretini ki ölmüşlerimiz dahi aslında hayatta olduğunu o âlemde anlar, yaşarız.
Her sabah dünyanın bir köşesinde mutlaka rüyalarını anlatan yahut anlatacak birilerini arayan insanlar vardır ve onlar rüyalarını anlatırken birilerine başkaları misafir olur rüya âlemine. O âlemde annenizi görür uyanır ararsınız onu, oğlunuzu görür koşar yatağına bakarsınız oğlunuzun. Yıllar önce dünyadan göçmüş dedenizi görür dualarla yad edersiniz. Çözülmesi müşkül metinler gibi, cevabı zor bilmeceler gibidir rüyalar. Anlatmak da zordur rüyaları anlamak da. Zira ruhumuzun aynasıdır rüyalar karmakarışık bir yumak gibi gün boyu dolaşan, ömür boyu düğümlenen.
***
Aynalar görürüm, aynalarda
rüyalar
(Asaf Halet)
Rüyalar arındırır dünyadan kalbimizi ruhumuzu. Türlü türlü aynalardan örülü bir ormanıdır rüyalar uykularımız üzerine sıralanmış.
Süresi ve mekânı belirsiz bir filmin içinde sayfaları esrarlı bir kitabın sayfalarında gibisinizdir rüyalar aleminde. Dipsiz karanlık kuyular gibidir rüyalar üzerine eğiliriz ve kendi suretimizle karşılaşırız o karanlık suların yüzünde belli belirsiz. Her şeyin herkesin aslında ne kadar uzağında olduğumuzu rüyalarda yaşar, hissederiz en çok. Sahip olduğumuz şeylerin asıl yüzüyle rüyalarda karşı karşıya geliriz. Korkularımız, ümitlerimiz, heveslerimiz, tutkularımız rüyalarda gerçek rengiyle çıkar karşımıza.
Askerde bir
ranzanın alt yatağında yahut bir öğrenci yurdunun soğuk döşeğinde, ilaç kokulu
bir hastanenin loş koğuşunda sizi ağlatarak uykudan uyandıran rüyalarınız
vardır muhakkak. Uyandığınızda tuhaf bir boşluk ve acıdan başka bir şey kalmaz
kalbinizde.
Sayıklamalar, ağlamalar, ansızın sıçrayıp kalkmalar rüyalara dahi sığmayan
büyük hakikatlerin ruhumuzda bıraktığı derin izlerden başka nedir ki aslında.
Bir de sır gibi sakladığınız ve bir ömür gerçekleşmesini beklediğiniz
rüyalarınız vardır herkese anlatmadığınız,
bazen yeniden aynı rüyayı bir kez daha görme ümidiyle yastığa baş
koyduğunuz. Bir çerçeveye koyup duvara asmayı istediğiniz yahut bir kağıda
yazıp cebinizde dua niyetine taşımak istediğiniz rüyalar zihninizde, ruhunuzda her
dem tazeliğini korur ve sıklaştırır ilmeklerini kalbinizin.
İçimizde kalmış bir yarım şarkıdır, şiirdir bazı rüyalar. Çoktan uzaklaştığımız kıyılar gibi, uzağına düştüğümüz mevsimler gibi tekrarı olmaz istesek de.
Dünya hayat ve ölüm arasında dolduramadığımız tüm boşluklar dolar rüya ırmağıyla. Bizi bırakıp giden her şey yahut bırakıp ayrıldığımız her şey rüyaların renginde yaşar bu yüzden rüyalar hayalden ve ümitten, geçmişten ve gelecekten bir mecaz barındırır içinde. Manasını bilemediğimiz kelimeler gibi önümüzde o pencerenin ardında renkler ve ışıklar arasında daima seyrettirir bize acıyı rüyalar.
Ölünün gördüğü dünya yaşayanın gördüğü ölümdür rüya.
***
Ne güzel vak'adır
kim bu açıp can gözümü,
hab-ı gaflette geçen
ömrümü rüya gördüm
(Zatî)
Bir rüyadan uyanıyoruz ve başlıyor her şey belki de bitiyor. Tablo değişiyor, zaman ve mekan değişiyor. Sanki uykudayız ve rüya içinde görüyoruz bütün rüyaları. Saysak da bir şey ifade etmiyor saatler takvimler tıpkı rüyalarımızdaki gibi. Zaman, mekan ve görüntüler durmadan değişiyor, etrafımızdaki suretler durmadan değişiyor, bizler değişiyoruz. Aynaya baktığımızda önce bir çocuk görüyoruz karşımızda sonra genç… Bir gün bakıyoruz aynaya kırağı düşmüş saçlarımıza. Kah çocuk sesleriyle uyanıyoruz dünyaya kah sevdiklerimizin salasıyla hayata. Dünyanın kısa bir düş olduğunu anladığımızda aslında gerçekle rüya birbirine karışıyor. Rüyalar nerede başlıyor ve gerçek nerede bitiyor anlayamıyoruz. Sabun köpüğü üzerinde gördüğümüz suretler, eşyalar, mekanlar gibi kayboluyor her şey, kayboluyor gökyüzü ve büyük bir ıssızlığın ortasında yaşıyoruz aslında yaşadığımız, yaşadığımızı sandığımız her şeyi. Ömür gecesinde gördüğümüz pınarlara anlatılası bir rüya gibi yürüyoruz dünya hayatının içinde.
2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder