26 Temmuz 2020 Pazar

sühan dergisi ve günümüz şiiri üzerine


konuşturan: birol biçer

1)      Sühan dergisi hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Sivas’ta şiir adına ne gibi çalışma ve faaliyetler mevcut?

Sühan dergisi yayın dünyasına veda edeli yaklaşık beş yıl oluyor. İki bin üç yılında başlayan ve beş yıl süren bir ömrü oldu derginin. İlk sene dergide her türden edebi ürüne yer verdik ancak bir süre sonra dergiye gelen şiirlerden rahatsızlık duymaya başladık. Dergiyi ikinci yılından itibaren “deneme” dergisine dönüştürdük ve özel sayılar yapmaya başladık. Daha önce hiçbir derginin yapmadığı hayatın içinden konuları işledik. Yenge, dede, oyuncak, istasyon, Sivas, kapanmış edebiyat dergileri, kar temalı özel sayılar hazırladık. “Yenge” sayısında tüm yazarlarımız eşlerine ithaf edilmiş metinler yazdılar. “Dede” sayısında her yazarımız kendi dedesini anlattı. Diğer sayılarda da aynı mantıkla hazırlanmış, üzerinde yaşanmışlık izi barındıran sahici metinlere yer verdik. Konuların hayatın içinden olması ve herkesin yazabileceği türden olması sebebiyle farklı camialardan pek çok yazar Sühan dergisine yazdıklarıyla katkıda bulundu. Reklamsız, şiirsiz ve resimsiz bir edebiyat dergisiydi Sühan ve belki de edebiyatımızın “ilk” deneme dergisiydi. Dergimiz her edebiyat dergisi gibi yayına başladı ve yayınını bitirdi ancak diğer dergilerle hiçbir zaman benzetmedik Sühan’ı. Son sayımızı “Sühan” sayısı olarak hazırladık ve ebediyen kepenkleri indirdik. Sühan yayımlandığı zamanın ve şehrin çok ötesinde bir yayın çizgisi tutturdu ve dergicilik anlayışına bambaşka yaklaşımlar getirdi. Bunu her geçen gün daha iyi gözlemleyebiliyoruz.

Sivas’taki şiir faaliyetleri ve çalışmaları konusunda aslında Anadolu’nun diğer şehirlerinden farklı bir görünüm yok. Beş altı yıldır düzenlenen Buruciye Şiir Akşamları başka illerden de şairlerin katılımıyla her yıl tekrarlanıyor. Gençlerin yayımladıkları edebiyat dergilerinde, fanzinlerde şiir halen en çok yayımlanan tür olmaya devam ediyor. Yalnız halk şiirinin Sivas’ta diğer illere göre daha fazla rağbet gördüğünü ekleyebiliriz. Bilhassa dernekler vasıtasıyla halk şairlerinin de pek çok faaliyeti var ilimizde.

2)      Kimilerine göre şiir son dönemlerde popülerleşmeye başladı, kimilerine göre ise şiire ilgi gerçekte azaldı. Bu mecrayı yakından takip eden birisi olarak sizin kanaatiniz nedir?

Şiirin her dönemde popülerleştirilen bir tarafı vardır ancak şiirin “asıl” tarafı hiçbir zaman popüler olmadı ve olmayacak. Şiirin müzikler, şarkılar eşliğinde, ya da başka unsurlara ilave edilerek halk arasında bir yer edinmesi ezelden beri alışılagelen bir durum. Gerçek şiirin şairi de okuru da parmakla gösterilecek kadar az olmuştur her dönemde. Toplumdaki ilgi “şiire”, “şaire” değil her ikisinin de sunuluş biçiminedir.

3)      Günümüzde genel olarak şiirin geldiği noktayı nicelik ve nitelik olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şiir maya, öz itibariyle bin yıl önce neredeyse bu gün de oradadır ancak dile indirgenirken durum değişir. Dilin kullanım imkânları toplumsal olaylar ve değişikliklere bağlı olarak şairi de etkiler şüphesiz. Alfabe değişikliği ile başlayan edebiyatımızın “yeni” şiirde süreci birkaç nesil sonra gün yüzüne çıkmaya başladı. Yani dildeki kırılma şiiri sarstı diyebilirim. Tabii toplumsal değişiklikler tüm dünyada olduğu gibi bizde de edebiyatı, sanatı, şiiri farklı bir yöne doğru çevirdi sanki. Tüm bu olumsuzluklar şiire yeni ve olumsuz bir yön vermiş gibi görünse de sahih şiirin ve şairin talibi her dönemde birbirine yakın orandadır diye düşünüyorum.

4)      Son dönemlerde çeşitli şehirlerimizde düzenlenen şiir geceleri, şiir festivalleri, şiir toplantıları gibi  faaliyetlerin çoğaldığı gözleniyor? Bu şiire olan ilginin canlandığı anlamına gelir mi sizce?  Neden?

 

Büyük yayınevlerinin dahi şiir kitaplarını binbir naz ile ve genellikle 250-500 adet basıldığını yıllardır duyuyoruz. Şiir gecelerinde salonların dolması çok da doğru bir gösterge sayılmaz. Şiir toplumsal bir eğlence, düşünce yahut hisleniş aracı olabileceğini sanmıyorum. Bu şiirin fıtratına ters. Şiir geceleri senelerce şairlerin ve şairseverlerin imkânlarıyla düzenlendi –şiirsever demiyorum- fakat son yıllarda belediyeler ve ilgili bakanlık bu tür organizelere sahip çıkıyor. Halktan oluşan bir talep neticesi tertip edilmiyor programlar. Çoğu zaman bazı kurumlardaki yetkin edebiyat dostlarının çabalarıyla bu tür organizeler düzenleniyor. Bazen de başka “kültürel” etkinlikler arasına serpiştiriliyor şiir geceleri. Tıpkı şarkıcılar gibi bazı popüler şairler özellikle bu tür etkinliklere muhakkak çağrılıyor. Herkes kendi vazifesini yerine getiriyor ve program bitiyor. Şiir gecesi düzenlendiğinde dinlemeye gelen halk düzenlenmediğinde çok da merak etmiyor niçin düzenlenmediğini.

Bu manzara çok da olumsuz değil aslında. Hatta olması gereken şey bu. Aksini beklemek “şiir” algımızla ilgili olsa gerek.

Şiir gecelerinin şairleri bir araya getiren, onları birbirleriyle tanıştıran, kaynaştıran güzel bir vesile olduğunu unutmamak gerekir tabii. Şair ve şiir adına bu programlardan geriye kalan en büyük kazanç da bu olsa gerek. 

Bu tür programlar son yıllarda biraz daha amacına ulaşmaya başladı ve şairlerden artık yalnızca şiirlerini seslendirmeleri istenmiyor. Şairler belli konularda konuşuyor, tartışıyor, atölye çalışmaları yapıyor, çıkarımlarda bulunuyor hatta okullarda, üniversitelerde öğrencilerle buluşup kitap imzalıyor, şiir konuşuyor. Bu türden organizeler daha önemli bence.

5)      Büyük şehirlerin dışında, Anadolu’da şiir ve şairliğin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Şiire olan ilgi yaygın mı? Şiir dergileri ne durumda? Şiir mecrası olarak en etkin gördüğünüz faaliyet ve dergiler hangileri? Örnekler verebilir misiniz?

Şiir çok da merkezde bulunmayı gerektiren bir uğraş değil kanaatimce. Hatta kıyıda kalanların çabası var kılar şiiri. En azından benim için bu böyle. Her dönemde ilgili ve heyecanlı gençler var. Hırslı olanlar da var. Çocukların, gençlerin ilgisi çok da yaygın sayılmaz aslında ancak “göl yerinden su eksik olmaz” derler bizde. Ne kurur bu damar ne de coşar…

Genel manada şiir dergilerinin durumu pek iç açıcı değil. Bu tür yorumların ardından hemen “kime ve neye göre” soruları geliyor. Fuzuli, Şeyh Galip, Karacoğlan, Sümmani, Necip Fazıl, Ahmet Haşim, Mehmet Akif, Sezai Karakoç yetiştirmiş bir dile ve bu dilin kurduğu medeniyete göre…

Herhangi bir edebiyat dergisini elinize aldığınızda metinleri okurken, bilhassa şiirleri, çoğu kez şairini merak etmiyorsunuz ve işin kötü yani neredeyse tüm şiirleri aslında tek kişi yazıyor da farklı isimlerle farklı dergilerde yayımlıyor gibi bir ses var şiirlerde. Belki “ses” sizlik demeliyim. Onlarca dergi var ama yılda birkaç şiire ancak rastlayabiliyorum. Edebiyat dergilerinin artık “etkin”liğine, seçiciliğine, mektep olma çabasına inanmıyorum fakat Dergâh, Fayrap, Kurgan, Türk Edebiyatı, Kuyudaki Koro, Hece, Kertenkele, Edep gibi dergileri önemsiyorum. Sayıyı artırmak mümkün…

Şiir adına faaliyet çok lakin şaibe ve samimiyetsizlik çoğunu anlamsız kılıyor bu faaliyetleri.


bahar, 2013


Hiç yorum yok: