konuşturan: birol biçer
1) Sühan
dergisi hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Sivas’ta şiir adına ne gibi
çalışma ve faaliyetler mevcut?
Sühan dergisi yayın dünyasına veda edeli yaklaşık beş yıl
oluyor. İki bin üç yılında başlayan ve beş yıl süren bir ömrü oldu derginin. İlk
sene dergide her türden edebi ürüne yer verdik ancak bir süre sonra dergiye
gelen şiirlerden rahatsızlık duymaya başladık. Dergiyi ikinci yılından itibaren
“deneme” dergisine dönüştürdük ve özel sayılar yapmaya başladık. Daha önce
hiçbir derginin yapmadığı hayatın içinden konuları işledik. Yenge, dede,
oyuncak, istasyon, Sivas, kapanmış edebiyat dergileri, kar temalı özel sayılar
hazırladık. “Yenge” sayısında tüm yazarlarımız eşlerine ithaf edilmiş metinler
yazdılar. “Dede” sayısında her yazarımız kendi dedesini anlattı. Diğer
sayılarda da aynı mantıkla hazırlanmış, üzerinde yaşanmışlık izi barındıran
sahici metinlere yer verdik. Konuların hayatın içinden olması ve herkesin
yazabileceği türden olması sebebiyle farklı camialardan pek çok yazar Sühan
dergisine yazdıklarıyla katkıda bulundu. Reklamsız, şiirsiz ve resimsiz bir
edebiyat dergisiydi Sühan ve belki de edebiyatımızın “ilk” deneme dergisiydi.
Dergimiz her edebiyat dergisi gibi yayına başladı ve yayınını bitirdi ancak
diğer dergilerle hiçbir zaman benzetmedik Sühan’ı. Son sayımızı “Sühan” sayısı
olarak hazırladık ve ebediyen kepenkleri indirdik. Sühan yayımlandığı zamanın
ve şehrin çok ötesinde bir yayın çizgisi tutturdu ve dergicilik anlayışına
bambaşka yaklaşımlar getirdi. Bunu her geçen gün daha iyi gözlemleyebiliyoruz.
Sivas’taki şiir faaliyetleri ve çalışmaları konusunda aslında
Anadolu’nun diğer şehirlerinden farklı bir görünüm yok. Beş altı yıldır
düzenlenen Buruciye Şiir Akşamları başka illerden de şairlerin katılımıyla her
yıl tekrarlanıyor. Gençlerin yayımladıkları edebiyat dergilerinde, fanzinlerde
şiir halen en çok yayımlanan tür olmaya devam ediyor. Yalnız halk şiirinin
Sivas’ta diğer illere göre daha fazla rağbet gördüğünü ekleyebiliriz. Bilhassa
dernekler vasıtasıyla halk şairlerinin de pek çok faaliyeti var ilimizde.
2) Kimilerine
göre şiir son dönemlerde popülerleşmeye başladı, kimilerine göre ise şiire ilgi
gerçekte azaldı. Bu mecrayı yakından takip eden birisi olarak sizin kanaatiniz
nedir?
Şiirin her dönemde popülerleştirilen bir tarafı vardır ancak
şiirin “asıl” tarafı hiçbir zaman popüler olmadı ve olmayacak. Şiirin müzikler,
şarkılar eşliğinde, ya da başka unsurlara ilave edilerek halk arasında bir yer
edinmesi ezelden beri alışılagelen bir durum. Gerçek şiirin şairi de okuru da
parmakla gösterilecek kadar az olmuştur her dönemde. Toplumdaki ilgi “şiire”,
“şaire” değil her ikisinin de sunuluş biçiminedir.
3) Günümüzde
genel olarak şiirin geldiği noktayı nicelik ve nitelik olarak siz nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Şiir maya, öz itibariyle bin yıl önce neredeyse bu gün de
oradadır ancak dile indirgenirken durum değişir. Dilin kullanım imkânları
toplumsal olaylar ve değişikliklere bağlı olarak şairi de etkiler şüphesiz.
Alfabe değişikliği ile başlayan edebiyatımızın “yeni” şiirde süreci birkaç nesil
sonra gün yüzüne çıkmaya başladı. Yani dildeki kırılma şiiri sarstı
diyebilirim. Tabii toplumsal değişiklikler tüm dünyada olduğu gibi bizde de
edebiyatı, sanatı, şiiri farklı bir yöne doğru çevirdi sanki. Tüm bu
olumsuzluklar şiire yeni ve olumsuz bir yön vermiş gibi görünse de sahih şiirin
ve şairin talibi her dönemde birbirine yakın orandadır diye düşünüyorum.
4) Son
dönemlerde çeşitli şehirlerimizde düzenlenen şiir geceleri, şiir festivalleri,
şiir toplantıları gibi faaliyetlerin çoğaldığı gözleniyor? Bu şiire olan
ilginin canlandığı anlamına gelir mi sizce? Neden?
Büyük yayınevlerinin dahi şiir kitaplarını binbir naz ile ve
genellikle 250-500 adet basıldığını yıllardır duyuyoruz. Şiir gecelerinde
salonların dolması çok da doğru bir gösterge sayılmaz. Şiir toplumsal bir
eğlence, düşünce yahut hisleniş aracı olabileceğini sanmıyorum. Bu şiirin
fıtratına ters. Şiir geceleri senelerce şairlerin ve şairseverlerin
imkânlarıyla düzenlendi –şiirsever demiyorum- fakat son yıllarda belediyeler ve
ilgili bakanlık bu tür organizelere sahip çıkıyor. Halktan oluşan bir talep
neticesi tertip edilmiyor programlar. Çoğu zaman bazı kurumlardaki yetkin
edebiyat dostlarının çabalarıyla bu tür organizeler düzenleniyor. Bazen de
başka “kültürel” etkinlikler arasına serpiştiriliyor şiir geceleri. Tıpkı
şarkıcılar gibi bazı popüler şairler özellikle bu tür etkinliklere muhakkak
çağrılıyor. Herkes kendi vazifesini yerine getiriyor ve program bitiyor. Şiir
gecesi düzenlendiğinde dinlemeye gelen halk düzenlenmediğinde çok da merak
etmiyor niçin düzenlenmediğini.
Bu manzara çok da olumsuz değil aslında. Hatta olması gereken
şey bu. Aksini beklemek “şiir” algımızla ilgili olsa gerek.
Şiir gecelerinin şairleri bir araya getiren, onları
birbirleriyle tanıştıran, kaynaştıran güzel bir vesile olduğunu unutmamak
gerekir tabii. Şair ve şiir adına bu programlardan geriye kalan en büyük kazanç
da bu olsa gerek.
Bu tür programlar son yıllarda biraz daha amacına ulaşmaya
başladı ve şairlerden artık yalnızca şiirlerini seslendirmeleri istenmiyor.
Şairler belli konularda konuşuyor, tartışıyor, atölye çalışmaları yapıyor,
çıkarımlarda bulunuyor hatta okullarda, üniversitelerde öğrencilerle buluşup
kitap imzalıyor, şiir konuşuyor. Bu türden organizeler daha önemli bence.
5) Büyük
şehirlerin dışında, Anadolu’da şiir ve şairliğin durumunu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Şiire olan ilgi yaygın mı? Şiir dergileri ne durumda?
Şiir mecrası olarak en etkin gördüğünüz faaliyet ve dergiler hangileri?
Örnekler verebilir misiniz?
Şiir çok da merkezde bulunmayı gerektiren bir uğraş değil
kanaatimce. Hatta kıyıda kalanların çabası var kılar şiiri. En azından benim
için bu böyle. Her dönemde ilgili ve heyecanlı gençler var. Hırslı olanlar da
var. Çocukların, gençlerin ilgisi çok da yaygın sayılmaz aslında ancak “göl
yerinden su eksik olmaz” derler bizde. Ne kurur bu damar ne de coşar…
Genel manada şiir dergilerinin durumu pek iç açıcı değil. Bu tür
yorumların ardından hemen “kime ve neye göre” soruları geliyor. Fuzuli, Şeyh
Galip, Karacoğlan, Sümmani, Necip Fazıl, Ahmet Haşim, Mehmet Akif, Sezai
Karakoç yetiştirmiş bir dile ve bu dilin kurduğu medeniyete göre…
Herhangi bir edebiyat dergisini elinize aldığınızda metinleri
okurken, bilhassa şiirleri, çoğu kez şairini merak etmiyorsunuz ve işin kötü yani
neredeyse tüm şiirleri aslında tek kişi yazıyor da farklı isimlerle farklı
dergilerde yayımlıyor gibi bir ses var şiirlerde. Belki “ses” sizlik demeliyim.
Onlarca dergi var ama yılda birkaç şiire ancak rastlayabiliyorum. Edebiyat
dergilerinin artık “etkin”liğine, seçiciliğine, mektep olma çabasına
inanmıyorum fakat Dergâh, Fayrap, Kurgan, Türk Edebiyatı, Kuyudaki Koro, Hece,
Kertenkele, Edep gibi dergileri önemsiyorum. Sayıyı artırmak mümkün…
Şiir adına faaliyet çok lakin şaibe ve samimiyetsizlik çoğunu
anlamsız kılıyor bu faaliyetleri.
bahar, 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder