Büyükler bilir. Bazı büyükler bilir. Bazı büyükler daha iyi bilir. Bazı büyükler ise en iyi bilir. Çünkü yaşamıştır büyükler yaşanılması gerekeni ve geçmişlerdir geçilmesi gereken karanlıklardan. Yolları nereye çıkmıştır… Hangi aydınlığın hangi sonsuzluğun kapısında dururlar. Hangi huzurun gölgesinde dinlenirler meçhul…
Çocuğu biçimlendirme, aslında geleceği biçimlendirme, geleceğe yön verme düşüncesinin bir tezahürü olarak başlıyor. Her şeyi dağınık gören dünya yorgunu, endişeli bir zihin kendi istidadınca, çağınca, evrenince çözümler belirliyor ve hedefe ilerlemeye başlıyor. Görülen ve varsayılan eksiklikler, bazı tedbirlerle bertaraf edilmeye çalışılıyor.
Kaygılı aileler yahut bilimsel yetkinliğe sahip bireyler tarafından yürütülen bu tür çabalar, aynı zamanda bu çalışma içerisinde yer alan kişilere kendilerince yüksek bir kürsü yahut merdiven inşa etme özgürlüğünü de beraberinde getiriyor. Bulunduğu yeri çocuğun dünyasıyla karşılaştırmadan ya da çıktığı yükseltiyi kıyaslamadan, ayaklarının altındaki malzemeyi sorgulamadan, bakış açısını düşünmeden habire çözüm üretiyor birileri çocuğa, çocuğun okuması, öğrenmesi gereken eserlere dair.
Hayatları boyunca çocukluğunu özleyen, çocukluğunu arayan ona sığınmaya çalışan ancak sığınamayan onlarca ebeveyn, bilim adamı ütopik bir dünya kurguluyor önce, kendi çocukluklarının bile uzağında. Amaç ise ya çocuğu kurtarmak ya dünyayı…
Büyük yanılgılarla başlıyor hikaye, büyük yanılgılarla yeni bir dünya inşasına başlıyor büyükler, çocuklar için.Çocuk edebiyatı, edebiyatın bütününde olması gerektiği gibi öğretmek, yön vermek, biçimlendirmekten hülasa bir amaca hizmet etmekten, bir projeye aygıt olmaktan daha ulvi ve içsel bir çaba ile icra edilir aslında. En azından yakın zaman öncesine kadar yaygın kanaat bu yönde idi.
Çocuk için kitap aslında ne harfler yığını ne cümleler bütünü ne de resim albümüdür. Hele ele bir bilgi kaynağı yahut pusula değildir kitap çocuk için. Çocuk, ne satır sayısına bakar okuduğu kitabın, ne yazı karakterinin büyüklüğüne ne de cümle sayısına. Çocuk için değerli olan yalnızca kendi dünyasıyla örtüşen, kendi diliyle konuşan, kendi kalbiyle tanıyan ve zihniyle yorumlayan yakınlıklardır. Kelimeler bile önemli değildir çoğu zaman onun için çocuk için her kelimenin bir anlamı, her halin bir karşılığı vardır mutlaka.
Çocuk şaşırtan olduğu kadar şaşırandır da. O sürekli hayret makamından bakar dünyaya. Ezeli bilginin sıcaklığı kalbinde, zihninde öylece yorumlar dünyayı eşyayı. Hayret eder ve ettirir. Sevinci kendine hastır çocuğun, ağlaması, hüznü de. Büyüklerin ciltler dolusu kitaplarla anlamaya çalıştığı hakikatleri bir cümle ile özetleyiverir, büyüklerin asırlarca cevabını aradığı sorulara birkaç kelime ile cevap bulur da farkına varılmaz çoğu zaman.
Çocukluk Öğretilemez
Çocuk ölçmez, tartmaz. Onun dünyasında büyük küçük algısı bile bizim yaklaşımlarımızın ötesindedir zira küçük ya da önemsiz yoktur çocuğun güzünde. Her şey önemlidir, hiçbirimizin dikkat etmediği sinekler, karıncalar, saksı kenarında yeşermiş küçücük bir bitki, elindeki küçücük iz, kaldırım pencere önüne konmuş bir serçe… Her kar tanesindeki farklılığı görebilen göz ancak çocuklarda vardır.
Ondaki bu hali kavrama, sezme, anlama çabası yerine onu bu dünyadan uzaklaştırma çabası aslında kendi dünyamıza çekme çabasıdır biraz da ona öğretme, onu eğitme girişimi.
Oysa çocuk öğretilecek değil, dünyaya eşyaya bakışından istifade edilecek bir düşünce sistemiyle bakar etrafa. Dünyadaki bütün sıkıntıların kaynağı, hayatımızdaki katlanılması güç bütün meseleler çocukça bir yorumlayışın, bakışın ötesine düştüğümüz içindir biraz da. Çocuğa çocukluk öğretmek, maalesef onu sıradanlığa, sıradan bakışa yönlendirmekle neticelenecek bir eylem aslında.
Çocuk Bir Hammade Değildir.
Çocuğu neden eğitmek istiyoruz, neden ona biçim vermek istiyoruz. Öncelikle düşünülmesi gereken mesele esasında bu. Zira bu yaklaşımın ardında olan düşünce çocuğun bir hammade olarak algılanmasıdır. Ondaki cevheri, tabiliği bir kenara bırakarak ona şekil verme, onu nesneleştirme, kullanma amacıdır.
Şayet bazı dini endişeler bizi bu şekilde düşünmeye, çocuğu biçimlendirmeye yönlendiriyorsa ibadetten bile mesul olmayan ve henüz cennetinden yeryüzüne inmemiş, dünyevileşmemiş, dünyayı kendisine amaç edinmemiş bir ruhu kurcalama, zihni bulandırma gayretinden başka nedir çocuğa öğretme çabası.
Çocukluğu
bütün ömre ışık, hayatın bütün evrelerine kılavuz etmek yerine, çocukluk
çağındaki bireylere çocukluğunu yaşamalarına müsaade etmeden dünyevi
sorumluluklar, bilinçler aşılamak, beraberinde çocuğu, çocukluğu ıskalamak gibi
sonucu da getiriyor. Çocukluk, inşa edilecek bir başlangıç değil insan
binasının en sağlam fıtri temelidir. Hayat bu temel üzerinde şekillenir.
Yeni Bir Yazar Hastalığı, Çocuklar İçin
Yazmak
Büyüklerin çocuklarına bir şeyler öğretme, onları biçimlendirme endişesi beraberinde eli kalem tutan tutmayan pek çok insanın iştahını da kabartıyor, kitap yazmaya, çocuklar için kitap yazmaya meylettiriyor onları. Yayınevleri kuruluyor, kimi değerler, olaylar, konular rengârenk parlak sayfalarla, ilginç baskı teknikleriyle çocukların, ailelerin önüne bırakılıyor. Hemen herkesin dikkatini çekebilecek, herkesin görüp ulaşabileceği satış merkezlerinde onlarca çocuk kitabı sergileniyor hepsi de albenili. Zira büyükler bir biçimlendirme aracı olarak ders kitaplarından sonraki en masrafsız ve etkili yol kitaplar olduğunun farkında. Ancak kitap ne bir enerji içeceğidir çocukluklara renkli kutularla sunulan ne de protein tableti.
Çocuk kitaplarında aranması gereken en büyük hassasiyet bu önemin keşfine ve gelişimine sağlayacağı katkı olmalıdır. Zira çocuk, zihnine, kalbine birtakım değerler yüklenerek dünyaya karşı salınacak bir savaşçı değil, içinde taşıdığı ve farkında olmadığı duru bilgeliğin, erdemin, güzelliğin, hikmetin saf temsilcisidir. Ona öğretmek, ona biçim vermek çabası ne adına olursa olsun suni bir müdahaledir.
Çocuğa hitap edecek kitap ancak ona kendi dünyasından kendi diliyle seslenebilir yetenekte olmalıdır. Ona çocukluğun çabucak geçiverecek bir dönem olduğu fikrini vermek ve bu yolda ilerlemesini telkin etmek yerine, çocukluğun, çocuk dünyasının önemi sezdirilerek, dünyaya, hayata çocuk gözüyle bakmanın değerini hissettirebilmelidir. . Çocukla çocuk olan değil, her dönem çocuk kalabilen yazarların eserleri bu manada daha değerlidir.
Tarihi bir kişiliği sevdirmek, dini değerleri çocuklara özümsetmek, “iyi-kötü” mücadelesinde “iyi”yi öne sürerek tanıtmak ve “kötü”den, “kötülük”lerden uzak tutmak gibi pek çok endişe ile kaleme alınan eserlerin çoğu, aslında ölçerek, biçerek, düşünerek çocuğa, çocukluğa yapılan beşeri, dünyevi müdahalelerdir. Çocuk zaten iyiyi, kötüyü, günahı, sevabı kendi fıtri ölçüsüyle sezebilir kabiliyettedir. Çocuklarda doğuştan var olan utanma hissi bu ilahi kabiliyetin göstergesidir.
Her kitap bir eşik, bir penceredir kim tarafından ne amaçla kaleme alınmış olursa olsun. Çocukluğun öz ülkesi dışında başka bir dünyada beşeri kaygılarla imal edilen kitapların içinden, çocuk yalnızca yürür geçer. Bu tür ürünlerin sayfalara yüklediği cansız kuşlar, ağaçlar, boyanmış gökyüzü, suni çiçekler, sonu belli olaylar yalnızca bir görüntüden ibarettir çocuğun dünyasında. Bu tür eserlerin içinden geçe geçe zamanla unutur çocuk fıtri dünyayı, eşyaya sinmiş manayı, dünyanın ve çocukluğun dilini.
Çocukluk Irmağına Barajlar Kurmak
Dikkatli bir gözlemle etrafa baktığımızda bu hakikati ıskalayarak çocuklar için kaleme alınmış eserleri okuyan çocukların yüzlerinde, bakışlarındaki acıyı görmek, sezmek mümkün. Bu tarz kitaplardan korunan çocuklar ancak şaşırıyor ve şaşırtıyor karşılaştığı sorunları yorumlamada.
Çocuğa yön verme çabası aslında tabii seyrinde ilerleyen, gittiği, ulaşabildiği her yere hayat aşılayan berrak bir akarsu önüne baraj kurmak, ondan faydalanmak, elektrik üretmek amacına benzer. Kısa vadede bir hareketliliğe neden olsa, enerji kazandırsa da kurulan her barajın uzun vadede kendi çevresini çölleştirdiği bilimsel bir gerçektir.
Oysa doğal bir akıştır çocukluk, doğal ve daimi.
Çocuk için doğal hayatın içindedir kitap, öykü, şiir ve roman.
Çiçek ne kadar tabii ise, ağaç ne kadar tabii ise, yağmur, kar ne kadar tabii ise, ansızın çöp kutusundan fırlayan kedi ne kadar tabii ise üşümek ne ise tebessüm etmek, ağlamak ne ise okumak, kitap okumak da öyle bir eylemdir ve yalnızca bu tabii hal ile kaleme alınmış eserler çıkabilir çocuğun dünyasına.
Çocuğu nesne olarak ele alan değil onun dünyasına çıkabilen onunla aydınlanıp aydınlatabilen, çocuğu, çocukluğu kalıplara almak yerine ondaki cevheri işaret edip, ışıltıyı öne çıkaran, çocuğu hakiki manada “adam” yerine koyup cennet kapılarının yalnızca onlar gibi olanlara açık olduğunun bilinciyle ortaya koyulan eserler hem çocuğa hem çocuk edebiyatına katkı sağlayabilir sadece.
Çocukla çocuk olan değil her daim çocuk olan, gündelik telaşlar içerisinde kendisine bir kanon oluşturarak, ölçerek, biçerek, düşünerek, kaygılarla ürünler veren değil, her döneminde hayatının çocuk kalabilen yazarlarla ancak çocukluk ve çocuk edebiyatı sıhhatli seyrine devam edebilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder