Güneş doğar, pencere açılır.
Serin bir esintiyle dolar içeri çiçek, yağmur yahut kar kokusu. Ev tazelenir,
perdeler esner, saksılardaki çiçekler uyanır, eşyalar yeniden kendi rengine
boyanır. Bütün kötü rüyalar, uykusuzluklar, umutsuzluklar silinir. Yeni bir
günün ümidi yayılır her köşeye. Yeni şiirler, yeni şarkılar başlar ümidin,
sevdanın kanatlandırdığı.
Gün doğar, pencere açılır, önce
onun gerisinden selamlanır yeryüzü, gökyüzü, kuşlar, ağaçlar ve bulutlar. Gün
pencerelerin önünde başlar ve yine orada biter çoğu zaman.
Dışardan bakınca olabildiğince
yabancı ve soğuk, içerden bakınca en yakın arkadaş, en samimi dost; uzaktan
bakınca uğultulu, esrarengiz hikâyeler ormanı, yakından bakınca duru bir ırmak
sükûneti… Ne tam dışında her şeyin ne de tam içinde… Camdan yapılmış bir ışık
kapısıdır, kurtarır cümlemizi karanlıktan. Çoğunlukla hüzünlü ama bazen neşeli.
Daima kırılgan… Üstelik bazı vakitler gözleri buğulu yalnızlıktan, ayrılıktan.
Ne kapı kadar kocaman ve
gürültülü ne duvar kadar soğuk, sessiz.
Kimi akşamlar kimse bilmese de üşür, bir suçlu gibi bakar uzaklara
tülsüz, perdesiz.
***
allahtan pencereler açmışlar içi sıkılan
evlere
(Asaf
Halet Çelebi)
Kapılar evlerin dilidir,
pencereler ise suskun gözleri, kırılgan kalbi. Pencerelerden okunabilir bir
evin ve sakinlerinin cümle sevinci, kederi.
Hepsinin şekli birbirine benzese
de her pencerenin ardında başka bir hikaye vardır ve her pencerenin de hikayesi
başkadır. Yürüyemeyen, dizleri tutmayan hastaları hayatta tutan ilaçtır pencere,
mahkumlar için sabrın, ümidin, yarınların ışığı. Talebe için durmadan dışarıyı
işaret eden haşarı bir sıra arkadaşıdır, ihtiyarlar için ağır usul eşiğine
geldikleri dünyanın uzaktan seyrangahı. Bebekler için uçsuz bucaksız bir ömrün,
dünyanın bir adım gerisidir pencere, çocuklar için bazen oyun kapısı, bazen anne baba vedası. Kediler için
mutluluğun en şeffaf sınır taşıdır, sahipsizliktir pencerenin sonrası.
Kıyısında alınan her nefesten
bir iz muhakkak siner pencerenin bir köşesine ve kıyısında çekilen her sevda
acısından bir harf gizlice çizilir pencerenin bir yerlerine. Her pencerenin
hikâyesi başka başkaysa biraz da bu yüzdendir. Rüzgardan, kardan, güneşin
kavuran sıcaklığından değil bu yüzden eskir pencereler. Sakladıkları sırlar,
paylaştıkları yalnızlıklar yüzünden dökülür boyası pencerelerin, camları
kırılır.
Kimseler bilmese de kiminde gözü
yaşlı bir annenin içli duası kiminde felçli bir babanın yahut dedenin gözleri
asılı kalmıştır senelerce. Mahrem sırların en suskun şahididir pencereler ve
bilinmesi, görünmesi istenmeyen cümle ahvalin örtüsü.
***
bir pencere yeter bana bir tek pencere
bilince ve bakışa ve suskunluğa
(Furuğ
Ferruhzad)
İlk kez pencereden görürüz
dünyayı, yeşili, maviyi siyahı. Serçelerle ilk kez pencere önünde karşılaşırız,
yağmura, kara ilk kez camların ardından selam veririz. Kısa ayrılıkların
hüznünü de küçük kavuşmaların sevincini de onun dizlerinin dibinde yaşarız ilk
kez.
İlk kalemimiz parmaklarımızdır
ve ilk defterlerimiz pencere camları. Hayallerimizi resmedebileceğimizi,
paylaşabileceğimizi ilk kez pencere önünde fark ederiz. Pencerelerin önünde
öğreniriz çöp adamlar çizmeyi, adımızın ilk harfini yazmayı. Kaybedişin,
faniliğin ilk öğretmenidir pencere camları. Yazdığımız, çizdiğimiz, yaşadığımız
her şeyin silinişini ilk kez pencere fısıldar çocuk ruhumuza.
Kah perdelerle konuşur yalnız
kaldığında pencere gah gökyüzüyle. Kuşların, bulutların, ağaçların,
yağmurların, rüzgarın, karın dilini de bilir, yanı başında büyüyen çiçeklerin
dilini de.
Biz ona baktığımızda o bize
bakmaz, ondan çevirdiğimizde bakışlarımızı gezinir gözleri üzerimizde.
***
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
(İlhan
Berk)
Kimilerinin yalnızlık ve
mutsuzluk oyunları için inşa edilmiş gibidir pencereler. Hayaller pencere
önlerinde kurulur, düşlere pencere önlerinden bir kapı aralanır. Gidenin
ardından kapı önlerinde değil pencerelerin ardında süzülür gözyaşları. Gidip de
dönmeyen kim varsa pencere önünde beklenir bir ömür. Akşama işten dönecek
babalar da aynı pencerenin önünde beklenir, attaya giden ve asla dönmeyecek
babalar da. Okumaya, askere giden oğullar da aynı pencerenin önünde beklenir,
aşrı aşrı memlekete gelin gönderilen kızlar da.
Vefalı torunların ziyaret
müjdesini ilk pencereler fısıldar sabırsızlıkla onları bekleyen gözlerinin
ışığı dedelerin, büyükannelerin kulağına.
Her pencere sırlı bir kapıdır
aynı zamanda; kelimelerin, notaların kıyısına düşmüş sessiz bir şarkı, durgun
ve duru bir okyanustur. Huzurun meltemi orada çarpar yüzümüze, ellerimize.
Durmadan kendisine çağıran, kıvrım
kıvrım uzayan bir yoldur bazen pencere.
Bir kitap gibi sayfa sayfa
kendini okuttuğu da olur pencerelerin sihirli aynalar gibi öteleri gözlerimizin
önüne getirdiği de. İster bahçeye açılsın ister sokağa, denize, her pencere
karanlıktan ışığa, bir sığınıştır teslim oluştur.
Geciken, gelmeyen haberleri,
çığlık çığlığa uçuşan aceleci kuşları bekleme istasyonudur pencere önleri ekmek
kırıklarıyla, kalp kırıklarıyla. Yürünmemiş yolların, uzak yıldızların hasreti
pencere önlerinde çoğalır. Hatıralara, hayallere yelken açan gemiler hep
pencere önlerinden demir alır.
Aşinası olduğumuz pencereler de
vardır yabancısı olduğumuz pencereler de... Baktığımız, gördüğümüz her yerde ya
pencerelerin önündeyizdir ya arkasında… Evde, iş yerinde, hastanede, camide,
otobüste, okulda. Pencereye yakın bir yerde olsun isteriz masamız, yatağımız.
Pencere kıyısında durmak güvenmek, inanmaktır aydınlığa. Peşimize takılan ve
hiç susmayan sessiz şarkılardır pencereler. Otobüslerde, trenlerde koltuğumuz
pencere kıyısındaysa yolculuğun zahmetini umursamayız. Pencere önünde
yudumlanmayan çayın da kahvenin de eksik kalır lezzeti biraz. Yağmurun, karın
yağışı, yıldızların göz kırpışı zaten güzeldir de pencereden başka güzel
görünür gözümüze.
Pencere önünde olmak isteriz hep
çünkü kendimize en çok orada rastlarız.
Her
pencerenin önü huzurdan nasibini almışsa da huzura açılmaz her zaman
pencereler. Ayrılığa, yoksulluğa, yalnızlığa, seneler öncesine açılan
pencerelerin önüne de düştüğümüz olur kimi zaman. Ümit böyle zamanlarda bir kuş
olur uçar gider camı kırık pencerelerden. Mevsimlerden kışsa soğuk içinize
işler pencere önlerinde, vakit geceyse durmadan kararır ufuklar. Perdeler
savrulur, rengini yitirir eşya; bu dem kalbinizin en kuytu köşesinden bir
pencere aralamak vaktidir sonsuzluğa…
***
Sana
baktım yıllarca hep aynr özlem penceresinden
(Sezai
Karakoç)
Cümle mevcudat gelir, durur,
seyreder ve gider. Pencere dünyaya baktığımız yer değil dünyanın kendisidir
aslında ve ömrümüz, adımız, kaderimiz, suretimiz çoktan silinmiş bir harftir o
pencerenin buğulu camında.